Siteyi tavsiye et Ana sayfam yap Favorilere ekle

28 Eylül 2012 Cuma

ZEMZEM SUYU


Kâbe’nin unutulduğu yıllardan birinde, ibrahim aleyhisselâm, Hacer validemizi ve oğlu ismail’i alıp, söz konusu vadiye getirir. “Sizi burada bırakmakla emrolundum!” der ve döner. Hacer Hatun, misli zor görülen bir tevekkülle emre boyun eğer, “Olsun, Rabbim bize yeter!” der. Yanlarında bir kırba su ve üç beş hurmaları vardır. Üstelik ismail aleyhisselâm henüz bebektir. Hacer validemiz bir şeyler bulabilmek ümidi ile önce Safa tepesine çıkar. Bir ağaç, bir kuru ot bile yoktur. Sonra Merve tepesine gider. Dönüşünde oğlunu bulamaz. Büyük bir telâşla tekrar Safa ve Merve tepeleri arasında 7 defa gidip gelir. Sonra tatlı bir ses işitir. Karşısında Cebrâil aleyhisselâm görünür. Bu şaşkınlıkta Hacer validemiz oğlunu farkeder. Şirin bebeğin ayakları dibinden berrak bir su çıktığını görür ve biriktirmek ister. Bir yandan akan suyu durdurmaya çalışır, bir yandan da kabını doldurmaya çalışır. Tarifsiz bir telâşla “Zem” (dur) der. Hatta haykırır “Zem!.. Zem!..” Cebrâil aleyhisselâm tebessüm eder. “Bırak aksın! der. Bu su daima akar ve asla tükenmez.”
Zemzem, sadece susuzları kandırmaz, açları da doyurur; dertlere derman olur. Bu su bir süre sonra göçebe kavimlerin dikkatini çeker. Nitekim Cürhümîler, Hacer validemizden izin alıp, Kubeys Dağı eteklerine yerleşirler ve adına Mekke denir.
Kısa zamanda, Zemzem’in şifalı bir su olduğu her tarafa yayılır. Kâbe-i şerîfi ziyarete gelip, zemzem’den içen açlar doyar, susuzlar kanar, hastalar şifa bulur.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:


Devamını Oku

20 Eylül 2012 Perşembe

Kalpten Zikir Nasıl Olmalı ?


      Kalp Zikrini yeni alan sofiler önce gizli zikirden haz almazlar.Sıkılırlar.Gafletle çekerler. Böyle de olsa zikir hiç bırakmamalıdır.
Zikir, birtakım dünyevi ve uhrevi maksatları gerçekleştirmek veya sevap kazanmak için değil Allah (c.c.) rızasını tahsil için yapılır. Zaten O’nun rızası kazanıldığı zaman insanın sevaba da ihtiyacı yoktur.
     Sofi yaşadığı her hali şeyhine veya vekiline mutlaka söylemelidir. Yoksa vebal altına girer. Dahası nefsin ve şeytanın hilelerine kapılabilir. Zira hallerin bir kısmı şeytani, bir kısmı da Rahmani’dir. Bunları sofinin kendi başına birbirinden ayırması imkânsızdır.
    Kalp saniyede halden hale girer. Değişkendir. Onu bir noktada tutmak zordur. Hele zikir sırasında bu daha çok olur. Nefis ve şeytan vesveseleri ile kalbi bulandırırlar, zikri dünyevi bir amaç haline dönüştürebilirler. O yüzden Nakşibendîler, Lafza-i Celal zikrini her tespih devredişinde (100 adetten sonra) ‘İlahi ente maksudi ve rızake matlubi (Allahım Sen maksadımsın, isteğim de Senin rızandır.)’ demektedirler. Böylece sapmış, sapacak, dönek, renkten renge giren, girecek olan kalbe rotasını gösterirler. Kalp bu rotadan saptı mı zikir yarar değil insana zarar vermeye başlar.
              Bu zikri yeni alan sofiler önce gizli zikirden haz almazlar. Sıkılırlar. Kıymetini de hiç bilmezler. Gafletle çekerler. Böyle de olsa zikri hiçbir zaman bırakmamalıdırlar. Bu çeşit zikrin de yararı vardır. Hiç çekmemekten iyidir. Biraz sabırla ve gayretle hareket ederlerse ileriki zamanlarda tespihin sesi ile birlikte içlerinden yükselen Allah sesini dinlemeye başlarlar. İşte bu zikirde tek amaç da budur. Tabii bu dinleme olayı da ruh kulağı ile olmalıdır. Yani bu zikirde ruhun ağzı ile söylenen sözü ruhun kulağı ile dinlemek temel amaçtır. Başka şeyler düşünmek doğru değildir. Bunlar tefekkür grubuna girse de doğru değildir. Zira gizli zikrin faziletini yok ederler. Yalnız Allah’ın (c.c.) zatının huzurunda olduğu bilinciyle hareket etmelidir.

Devamını Oku

Mimar Sinan Kimdir?


MIMAR SINAN (1490-1588)

Kayseri’nin Agirnas köyünde dogdu. Yavuz Sultan Selimzamaninda devsirme olarak Istanbul’a getirildi. Zeki, genç ve dinamik oldugu için seçilenler arasindaydi. Sinan, At Meydani’ndaki saraya verilen çocuklar içinde mimarliga özendi, vatanin baglarinda ve bahçelerinde su yollari yapmak, kemerler meydana getirmek istedi. Devrinin mahir ustalari mahiyetinde han, çesme ve türbe insaatinda çalisti. 1514’te Çaldiran, 1517’de Misir seferlerine katildi. Kanunî Sultan Süleyman zamaninda yeniçeri oldu ve 1521’de Belgrad, 1522’de Rodos seferinde bulunarak atli sekban oldu. 1526’da katildigi Mohaç Meydan Muharebesinden sonra sirasi ile acemi oglanlar yayabasiligi, kapi yayabasiligi ve zenberekçibasiliga yükseldi. 1532’de Alman, 1534’de Tebriz ve Bagdat seferlerinden dönüste ”Haseki” rütbesi aldi. Bagdat seferinde Van Kalesi Muhasarasinda, göl üzerinde nakliyat yapan kalyonlara top yerlestirdi.

Korfu, Pulya (1537) ve Moldovya (1538) seferlerine katilan Mimar Sinan, Moldovya (Kara Bugdan) seferinde Prut nehri üzerine onüç günde kurdugu köprü ile Kanunî Sultan Süleyman’in takdirini kazandi. Ayni sene basmimarliga yükseldi.
Mimar Sinan, katildigi seferlerde Suriye, Misir, Irak, Iran, Balkanlar, Viyana’ya kadar Güney Avrupa’yi görüp mimari eserleri inceledi ve kendisi de birçok eser verdi. Istanbul’da devrin en meshur mimarlari ile Bayezid Camii’nin ustasi Mimar Hayreddin ile tanisti.

Devamını Oku

13 Eylül 2012 Perşembe

Büyük Günahlar (Kebair Nedir )


KEBAİR BÖLÜMÜ UMUMİ AÇIKLAMA:
Kebair, lügat olarak kebirenin cem'idir. Kebire büyük manasına gelir. Dinî bir ıstılah olarak, büyük günahları ifade eder. Allah'ın emirlerine isyanın her çeşidi günah ise de, değer olarak hepsi bir değildir. Bir kısmına sağire (cem'i seğâir), bir kısmına da kebire denmiştir. Sağire küçük günah demektir. Büyük ve küçük günahlar arasında  çok kesin bir sınır çizmek zordur. Zira küçük günahlarda ısrar etmek de kebire sayılmıştır.
Günahların büyük ve küçük diye taksimi ayet ve hadiste  rastlanan bir keyfiyettir. Mesela bir ayette (mealen): "Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız sizin öbür kabahatlarınızı örter ve sizi şerefli bir mevkie sokarız" (Nisa 31) buyrulmuştur. Diğer bir ayette güzel davrananlar, "Küçük günahlar hariç olmak üzere, günahın büyüklerinden ve fuhuşlardan kaçınanlar" (Necm 32) olarak tarif edilirler. Görüleceği üzere hadislerde de büyük günahlar  birçok  kereler ele alınmıştır.
Büyük günahların sayısı hususunda Ashab ihtilaf etmiştir. İbnu Mes'ud dört, İbnu Ömer yedi, Abdullah İbnu Amr dokuz olduğunu söylemiştir (radıyallahu anhüm ecmain). İbnu Abbas, İbnu Ömer'in:  "Büyük günahlar yedidir" dediğini işitince itiraz eder ve: "Yediden daha fazladır, yetmişe yakındır" der.
Bazı alimler cehennemle korkutulan her günahın büyük günah olduğunu söylemiştir. Bazıları: "Dünyada had cezasını gerektiren günahlar büyük günahtır" demiştir. Bazıları "Kadir gecesi  Ramazan geceleri içinde gizlendiği gibi, büyük günah da günahlar arasında gizlenmiştir"  demiştir. Ebu Talib el-Mekkî'nin tahkikine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın  hadislerinde zikredilenlerin sayısı 17'dir.
Gazâlî'nin verdiği bilgiye göre, selef ulemasının açıklamalarından, Ebu Talib el-Mekkî şöyle bir tabloya ulaşır:

Devamını Oku

KELİME-İ ŞEHADET ANLAMI

Kelime-i şehadet (Arapça : شهادتان, Türkçe: Tanıklık sözü), İslam inancındaki Allah'tan başka ilah olmadığı esasının beyanı olan ibaredir. "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlü" şeklinde telaffuz edilir. Şehadet etmek Sünni İslama göre İslam'ın beş şartından birincisidir.
Türkçe anlamı şudur: "Şahitlik ederim ki, Allah'tan başka hiçbir İlâh yoktur, ve yine şahitlik ederim ki Muhammed, O'nun kulu ve elçisidir."
Arapça'da la ve illa kelimelerinin kullanım şekline göre, ilk bölüm "Hiçbir İlah yoktur, sadece Allah vardır." şeklinde de tanımlanmaktadır.
La ilâhe illallah, Allah'tan başka ilah yoktur manasına gelen Arapça bir ibaredir. Kelime-i tevhid'in ilk kısmıdır. Ayrıca Tevrat'ta 10. emir içinde yer alır.
(Arapça : أشهد أن لا إله إلا الله و أشهد أن محمد رسول الله.)
 kaynak:vikipedi
Devamını Oku

12 Eylül 2012 Çarşamba

Şehitlik Nedir ve Şehitlik ile İlgili Hadis ve Ayetler


Şehitlik; yüce dinimizin belirlediği ve kutsal kitabımızda övgüyle bahsettiği bir kavramdır. Kur’an’ı Kerimde Bakara Suresi 154. ayetinde ifade edildiği şekliyle “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. aslında onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz” denilmek suretiyle şehitliğin, Allah katında büyük bir değere ve yüce bir mevkiye sahip olduğunu belirtilmiştir.
Melekler Mekanı – Ayet Ve Hadislerde şehitlik
Şehitlik malıyla, canıyla Allah yolunda, O’nun dinini yüceltmek, sahibi olduğu yurdunu, vatanını, ırz ve namusunu korumak amacıyla savaşan kimselere; niyet ve gayretlerini kanlarıyla mühürlemiş olmaları sebebiyle Allah’ın verdiği bir unvandır. İslam Dinine göre bütün ameller niyetlere göredir ve Allah için yapılan hiçbir amel karşılıksız kalmayacaktır. Hal böyle olunca en değerli varlığı olan canını Allah yolunda feda eden kimselere Allah, şehitlik unvanını layık görmüştür.
Şahadet (Şehitlik), dini bir kavramdır. İslam dininin bilerek ve isteyerek Allah için, din vatan ve kutsal değerleri için ölümü göze almanın bedeli olarak insana bahşettiği yüce bir makamdır. Şehit, kelimesi, aynı zamanda Allahın sıfatlarındandır. Kur’an-ı Kerim’de Şehit (Şüheda), Şahit, Şahitlik ve Şahadet, gibi kavramlar bir çok yerde geçmektedir.
Burada konumuza örnek teşkil etmesi bakımından Kur’an-ı Kerim’in muhtelif ayetlerini şöyle sıralayabiliriz:


Devamını Oku

MENÂKIB-I ÇİHÂR YÂR-I GÜZÎN (Dört Halîfenin Üstünlükleri)

Dört Halîfenin ve Eshâbın bütününün büyüklüklerini, kıymetlerini çok uzun ve çok güzel anlatan bu kitâb, türkçe olup, ilk defa 1325 senesinde basılmıştır. Kitabevimiz yeniden 1998'de bastırmıştır. Bu kitâbı Seyyid Eyyûb hazretleri yazmıştır.

1. bâb’ta, birinci halîfe emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr-i Sıddîkın “radıyallahü teâlâ anh” 66 menkıbesi vardır.
2. bâb’ta, ikinci halîfe emîr-ül mü’minîn Ömer-ül Fârûkun “radıyallahü teâlâ anh” 81 menkıbesi vardır.

Şimdi Oku
3. bâb’ta, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer-ül Fârûkun “radıyallahü teâlâ anhümâ” 23 menkıbesi vardır.
4. bâb’ta, üçüncü halîfe emîr-ül mü’minîn Osmân-ı Zinnûreyn “radıyallahü teâlâ anh” 55 menbesi vardır.

5. bâb’ta, Ebû Bekr, Ömer ve Osmân’ın “radıyallahü anhüm” 19 menıbesi vardır.
6. bâb’ta, dördüncü halîfe emîr-ül mü’minîn Esâdüllahi Gâlib Alî ibni Ebî Tâlibin “radıyallahü teâlâ anh” 101 menkıbesi vardır.
7. bâb’ta, Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alînin “radıyallahü teâlâ anhüm” 46 menkıbesi vardır.
8. bâb’ta, Ebû Bekr-i Sıddîk ile Alî bin Ebî Tâlibin “radıyallahü anhümâ” münâzarası anlatılmaktadır.
9. bâb’ta, Âşere-i Mübeşşerenin menâkıbı. Bu bâbda 13 madde vardır.
10. bâb’ta, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Ehl-i Beytinin 17 menkıbesi vardır.
11. bâb’ta, Eshâb-ı kirâmın “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” 8 menkıbesi vardır.
12. bâb’ta, 36 madde halinde bu ümmetin üstünlükleri anlatılmaktadır.

Devamını Oku

11 Eylül 2012 Salı

Hz.Mevlana


Devamını Oku

10 Eylül 2012 Pazartesi

ÇOCUKLARIMIZA ALLAH’I NASIL ANLATACAĞIZ?


Çocuklar hikaye ile anlatılan konuları daha kolay ve daha istekli öğrenirler. Allah’ı ve sıfatlarını öğretirken Lokman(a.s.) ile oğlu arasında geçen konuşmaları hikaye şeklinde anlatabiliriz. Ben çocuklarıma Peygamberimizi anlatırken çocukları ne kadar çok sevdiğini torunları Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizden ve kızı Fatıma anamızdan örnekler vererek hikaye şeklinde anlatmıştım. Keza gösterdiği mucizeleri anlatırken de hikaye yolunu seçmiştim. Meselâ, sevgili Peygamberimiz ve Hz. Ebu Bekir hicret için Sevr mağarasına gizlendiklerinde yaşanan örümcek ve güvercin mucizesini hikaye suretinde anlattığımda, oğlum dört yaşındaydı. O kadar hoşuna gitmişti ki, “Babacığım, bir daha anlat” demişti.
Lokman’ın(a.s.) oğluna yaptığı öğütlere baktığımızda ilk sırada “Allah’tan başka ilâh yoktur” inancının geldiğini görüyoruz. “Lokman oğluna öğüt vererek: Yavrucuğum, dedi, Allah’a ortak koşma, çünkü bu büyük bir haksızlıktır” . Biz de, bu âyetten hareketle, çocuklarımıza Allah’ın büyüklüğünü anlatacağız. “Kâinatı, güneşi, yıldızları, ayı, dünyayı ve üzerindeki bütün canlıları yaratan O’dur. Dünyanın en güçlü kralına da, küçücük sineğe de can veren O’dur. Allah’tan başka ilâh yoktur. İbadete ve duaya lâyık ancak O’dur. Ancak Allah’ın önünde eğilir (namaz kılar) ve gücümüzün yetmediği şeyleri O’ndan isteriz. Eğer Allah’ı unutur, mal, para ve makam elde etmek için başkalarının önünde eğilirsek Allah’a ortak koşmuş, büyük bir haksızlık yapmış oluruz.”

Devamını Oku

8 Eylül 2012 Cumartesi

Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye (Kitap)

(Tam İlmihâl-Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının, kıymet ve ehemmiyyetini, hemen ikinci sayfasında, büyük islâm âlimi Seyyid Abdülhakîm-i Arvâsî hazretlerinin kıymetli oğlu İstanbul’da Kadıköy müftîsi Ahmed Mekkî Efendi, kısa ve vecîz sözleri ile açıklamış ve “Asrımızın fâdıllarından, zemânımızın bir dânesinin yazmış olduğu (Se’âdet-i Ebediyye) kitâbına göz gezdirdim. Bu kitâbda, kelâm, fıkh ve tesavvuf bilgilerini buldum. Bunların hepsinin, bilgilerini nübüvvet kaynağından almış olanların kitâblarından toplanmış olduğunu gördüm. Bu kitâbda, Ehl-i sünnet velcemâ’at i’tikâdına uygun olmıyan hiçbir bilgi, hiçbir söz yokdur.” buyurmuşdur. Bine yakın eserden uzun bir zemânda hâzırlanan bu nâdîde eser üç kısımdan meydâna gelmişdir
Devamını Oku

7 Eylül 2012 Cuma

Hakiki Muhabbet Nedir?


Biribirlerine kırılan iki arkadaştan biri, uzun bir aradan sonra diğerinin kapısını çalar. 
-Kim o? diye seslenir içerdeki. 
-Benim, der kapıyı çalan. 
-Burada ikimize birlikte yer yok, diye cevap verir öbürü. 
Aradan uzunca bir zaman geçer... Yeni bir umutla tekrar çalar sevdiği arkadaşının kapısını. 
-Kim o? diye sorar yine içerdeki. 
- Sen'im, der bu sefer. Ve kapı sonuna kadar aralanır. 
Hz. Mevlânâ da; 

"Birisinin kalbinde taht kurmak, sevgisini kazanmak istiyorsanız, öylesine sevmelisiniz ki, benliğinizi bırakıp âdeta o olmalısınız" diye anlatır hakiki muhabbeti.
Devamını Oku

Hz. Musa´nın Şeytanla Olan Hikâyesi


Hz. Musa´nın Şeytanla Olan Hikâyesi
Bir Rivayet'de İblis Hz. Musa´ya (a.s.) mülâki oldu ve: 
- Ya Musâ, sen Allah-u Teâlâ'nın risâletle seçtiği bir peygambersin. Benim durumum sence mâlum. Tevbe etmek isterim. Benim için şefaatci ol, der. 
Tûr-i Sinâ'da Allah (c.c.) ile mukâlemesinden dönerken, kendisine Allah-u Teâlâ: 
- Emanetini yerine getir, buyurur. 
Hz. Musâ (a.s.) meseleyi anlatır. Allah-u Teâlâ: 
- Âdem'in kabrine secde etsin, dileğini yerine getireyim ve tevbesini kabul edeyim, buyurur. 
Hz. Musa (a.s.) vaziyeti İblis'e anlatınca, 
- Ben onun dirisine secde etmedim, ölüsüne secde eder miyim? diye böbürlenip kibirlendi ve kızdı. Sonra Hz. Musâ´ya (a.s.): 
- Sen ki benim için çalıştın, bana hakkın geçti. Üç yerde beni hatırla. Zira o zamanlar sen en zayıf ve ben de en güçlü olurum. İnsan oğlunun kalbini feth eder ve kendime uydururum. 
- Birincisi kızdığın zaman. O zaman ruhum kalbinde, gözüm gözünde, ve kanın damarda cereyânı gibi vücuduna dahil olurum. İnsan kızdığı zaman nefsini körüklerim, artık ne yaptığını bilmez olur. 
- İkincisi cihad zamanlarında beni 1ıatırla. O zamanda ben mü'minlere yanaşır; karısını çocuğunu geride bıraktıklarını hatırlatır ve onu ihlâsla cihâd'den soğuturum. 
- Üçüncü de mahremin olmayan kadınlarla yalnız kalınca. Sakın ola yalnız kalma. Ben arada elçilik yapar ve mutlaka fitneyi ve şehveti uyandırırım.
Devamını Oku