Peygamber efendimiz Medine'ye hicret ederken, Sevr Mağarası önünde Hazret-i Ebû Bekir dedi ki;
- Yâ Resûlallah! Önce siz girmeyin! Ben gireyim. İçeride zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mübârek zatınıza bir keder, bir elem gelmesin.
İçeri girip her yeri temizledi. Deliklere hırkasını parçalayıp kapattı. Yalnız bir delik kalmıştı. Onu da ayakları ile kapayıp Resûlullahı içeriye davet etti. Efendimiz içeri girdi ve mübârek başını Ebû Bekir'in kucağına koyup uyudu. Bir ara, Hazret-i Ebû Bekir‘in ayağını yılan soktu. Resûlullah uyanır korkusuyla sabredip, hiç hareket etmedi. Fakat, gözyaşı Resûlullahın mübârek yüzüne damlayınca Peygamberimiz uyanıp buyurdu ki:
- Ne oldu yâ Ebâ Bekir?
- Ayağım ile kapattığım delikten bir yılan soktu. Çekersem çıkıp size zarar vereceğinden korkuyorum.
Resûlullah; “Ayağını çek!” buyurdular. Ayağını çekince heybetli bir yılan çıktı ve ona şöyle sordular:
- Ey yılan! Benim mağara arkadaşıma, sırdaşıma eziyet ediyorsun. Allahü teâlâdan hiç korkup, benden utanmıyor musun?
Yılan dile gelip şöyle yalvardı:
“Ey Allahın Habibi! Sana yalnız insanlar değil, hayvanlar, kuşlar, yılanlar, karıncalar, hepsi âşıktır. Hatta, bu köleniz büyüklerimizden, yüksek vasıflarınızı dinlemiş, mübârek yüzünüzü görmeye âşık olmuştur. Bu mağarayı şereflendireceğinizi biliyordum. Çok zamandan beri bu sıkıntılı mağarada yolunuzu bekli-yordum. Hazret-i Ebû Bekir bu karanlık mağaraya sabahı, siz de güneşi getirdiniz. Fakat Sıddîk sizi görmeme mani olunca benden korku ve hayâ kalktı. Bu küstahlığa cesaret ettim. Özrümün kabulünü rica ederim."
Muhammed aleyhisselâm, özrünü kabul etti. Hazret-i Ebû Bekir’in yarasına mübârek tükrüğünden sürünce hemen iyi oldu.
Devamını Oku
- Yâ Resûlallah! Önce siz girmeyin! Ben gireyim. İçeride zararlı bir şey varsa, bana gelsin, mübârek zatınıza bir keder, bir elem gelmesin.
İçeri girip her yeri temizledi. Deliklere hırkasını parçalayıp kapattı. Yalnız bir delik kalmıştı. Onu da ayakları ile kapayıp Resûlullahı içeriye davet etti. Efendimiz içeri girdi ve mübârek başını Ebû Bekir'in kucağına koyup uyudu. Bir ara, Hazret-i Ebû Bekir‘in ayağını yılan soktu. Resûlullah uyanır korkusuyla sabredip, hiç hareket etmedi. Fakat, gözyaşı Resûlullahın mübârek yüzüne damlayınca Peygamberimiz uyanıp buyurdu ki:
- Ne oldu yâ Ebâ Bekir?
- Ayağım ile kapattığım delikten bir yılan soktu. Çekersem çıkıp size zarar vereceğinden korkuyorum.
Resûlullah; “Ayağını çek!” buyurdular. Ayağını çekince heybetli bir yılan çıktı ve ona şöyle sordular:
- Ey yılan! Benim mağara arkadaşıma, sırdaşıma eziyet ediyorsun. Allahü teâlâdan hiç korkup, benden utanmıyor musun?
Yılan dile gelip şöyle yalvardı:
“Ey Allahın Habibi! Sana yalnız insanlar değil, hayvanlar, kuşlar, yılanlar, karıncalar, hepsi âşıktır. Hatta, bu köleniz büyüklerimizden, yüksek vasıflarınızı dinlemiş, mübârek yüzünüzü görmeye âşık olmuştur. Bu mağarayı şereflendireceğinizi biliyordum. Çok zamandan beri bu sıkıntılı mağarada yolunuzu bekli-yordum. Hazret-i Ebû Bekir bu karanlık mağaraya sabahı, siz de güneşi getirdiniz. Fakat Sıddîk sizi görmeme mani olunca benden korku ve hayâ kalktı. Bu küstahlığa cesaret ettim. Özrümün kabulünü rica ederim."
Muhammed aleyhisselâm, özrünü kabul etti. Hazret-i Ebû Bekir’in yarasına mübârek tükrüğünden sürünce hemen iyi oldu.