Söz
söylemek, konuşmak, anlamlı bir şekilde kendisini ifade edip açıklamak canlılar
arasında insana özgü bir haslettir. Yüce Rabbimiz hem sözü yarattı, hem de
insana söz söylemeyi öğretti. (Rahman, 4) Manayı ve hakikati ifade etsin diye
“Âdem’e esmayı öğreten odur.” (Bakara, 31) Bir manayı, bir hakikati, bir
hikmeti sesle, nefesle, avaz ile âleme bırakmaktır söz. Sesi de, nefesi de,
avazı da bizlere bahşeden odur.
Sözde
aranması gereken ilk husus, onun doğru, anlamlı ve faydalı olmasıdır. İnsan
natık (konuşan) bir varlıktır. Natıkın nutku mantıklı olmayı ilzam eder. Söz,
ifade için vardır. İfade, faydayı istifadeye dönüştürmektir.
Kelâm-ı
Kadimde, hakikat dünyasında hiçbir karşılığı olmayan sözün adı ‘lağv’dır. Lağv;
boş, beyhude ve anlamsız söz demektir. Müminleri tarif etmek için Müminun
Suresinin üçüncü ayeti şöyledir: “Onlar anlamsız, boş ve beyhude sözlerden yüz
çevirir.” Furkan Suresinde Rahmanın gerçek kulları anlatılırken şöyle
denilmiştir: “Onlar yalan söze şahadet etmez, boş ve anlamsız sözle
karşılaştıklarında vakarla geçip gider.” (Furkan, 72) Nebe Suresinde cennetin
en güzel vasfı şöyle yer alır: “Cennette ne bir yalan ne de boş bir söz
işitemezsiniz.” (Nebe, 35)
Sözün
anlamlı ve faydalı olması yetmez; hakka, hakikate yaraşır güzellikte olması da
gerekir. Sözü lâf ve lâkırdıdan ayıran şey sadece anlamlı ve mantıklı olması
değil, aynı zamanda güzel olmasıdır. İslâm’a göre bir sözde aranması gereken
estetik kuralları, yahut sözün estetiğini ihlâl eden bütün unsurları tespit
etmek için Kur’an-ı Kerim’in söz için kullandığı müspet ve menfi sıfatlara
bakmak yeterli olacaktır.
Sözün Kur’an-ı Kerim’de geçen olumlu sıfatlarını şu şekilde sıralamak mümkündür: Kavl-i hasen (güzel söz), kavl-i maruf (uygun ve olumlu söz), kavl-i adl (dengeli söz), kavl-i sedid (sağlam ve doğru söz), kavl-i tayyib (hoş söz), kavl-i leyyin (yumuşak ve faydalı söz), kavl-i kerim (saygılı söz), kavl-i beliğ (açık söz) ve kavl-i meysur (kolaylaştırıcı söz).
Kur’an-ı
Kerim’e göre Beni İsrailden alınan misakın önemli bir maddesi şöyledir:
“İnsanlarla güzel konuşunuz.” (Bakara, 83) Burada güzel söz; anneye, babaya,
yetime, miskine iyilikle, hatta namaz ve zekâtla birlikte yer almaktadır. Aynı
surede Allah’ın fakir kullarına söylenecek hoş bir sözün (kavl-i maruf) eziyet
ederek verilecek sadakalardan ne kadar hayırlı olacağı ifade edilmektedir.
(Bakara, 263)
Kur’an-ı
Kerim’de dört yerde (Bakara, 235; Nisa, 5, 8; Ahzab, 32) tekrarlanan kavl-i
maruf; bilgiye dayalı, uygun, olumlu her türlü söz için kullanılmıştır. Ahzab
Suresinde müminlerin annelerine hitaben “Kalpleri hastalıklı olanları
heveslendirecek edalı söz söylemeyin, daima yerinde ve uygun söz söyleyin.”
(Ahzab, 32) buyrulmuştur. Bakara Suresi 263. ayette yoksul ve yoksun kimselere
söylenecek güzel bir söz (kavl-i maruf), eziyet ederek verilecek her türlü
sadakadan daha hayırlı görülmüştür.
Enam
Suresi 152. ayette şöyle bir ifade yer alır: “Söz söylediğiniz zaman âdil
olunuz.” Şüphesiz sözün adaleti, dengeli oluşudur. Her türlü kabalıktan,
çirkinlikten, aşırılıktan uzak oluşudur.
Nisa ve
Ahzab Surelerinde yer alan kavl-i sedid; özellikle yetimler hakkında hakkı ve
doğruyu konuşmak; sağlam, dürüst ve insaflı söz söylemek anlamında kullanılır.
Kavl-i sedid, başkaları hakkında bütün ima ve gizli anlamlardan, yersiz
kuşkulardan arınmış şekilde konuşmayı, gerçeği abartmadan ve eksiltmeden olduğu
gibi aktarmayı ifade eder.
Hac
Suresinde, bütün peygamberlerin insanları güzel söze (kavl-i tayyip) davet
ettiği ifade edilir. (Hac, 24) “Güzel sözün misali kökü sapasağlam, dalları
göğe doğru uzanan, meyveleri sürekli yenen diri bir ağaç gibidir. Çirkin sözün
misali ise köksüz, bütünüyle kararsız, dayanaksız çürük bir ağaç gibidir.
(İbrahim, 24-26)
Taha
Suresi 44. ayette yüce Rabbimiz Hz. Musa ve Hz. Harun’u Firavun’a gönderirken
“Ona yumuşak söz (kavl-i leyyin) söyleyin, ta ki düşünsün ve Allah’a karşı
saygılı davransın.” buyurur.
İsra
Suresi 23. ayette geçen kavl-i kerim, anne babaya söylenecek saygı dolu sözün
adıdır. “Anne babayı azarlamayın ve onlara saygılı söz söyleyin.”
Nisa
Suresi 63. ayette geçen kavl-i beliğ, ikiyüzlü münafıklara söylenecek etkili,
açık söz için kullanılmıştır. Eğip bükmeden söylenen doğru sözdür. “Onlardan
yüz çevir, onlara vaaz et ve onlara kendileri hakkında açık konuş.”
İsra
Suresi 28. ayetteki kavl-i meysur ise yardım eli uzatamadığımız fakir ve muhtaç
kimselerden hiç olmazsa hoş, yumuşak, yatıştırıcı ve kolaylaştırıcı sözü
esirgememek anlamında kullanılmıştır.
Kur’an-ı
Kerim’de söz için olumsuz anlamda ise beş sıfat kullanıldığı görülmektedir: Kavl-i
su’ (kötü söz), kavl-i münker (çirkin söz), kavl-i zûr (yalan söz), kavl-i lahn
(eğri söz) ve kavl-i zuhruf (süslü söz).
Kötü
söz anlamına gelen kavl-i su’, Nisa Suresi 148. ayette yer almıştır. Kötü sözü
alenileştirmeyi sevmediğini beyan eden Rabbimiz, aynı ayette mazlumların ahı
için istisna getirmiştir.
Asılsız,
düzmece, çirkin ve akla sığmayan söz anlamına gelen kavl-i münker, Mücadele
Suresinin 2. ayetinde cahiliye toplumunun kadınlar hakkında oluşturdukları
sözlü bir geleneğe atıfla yer almıştır.
Hac
Suresi 30. ayette puta taparlığın her türlü bayağılığından kaçındığımız gibi
asılsız her türlü sözden (kavl-i zûr) kaçınmamız gerektiği ifade edilmiştir.
Muhammed
Suresi 30. ayette yer alan kavl-i lahn, münafıkların eğip büktükleri sözün
adıdır.
Enam Suresi
112. ayette aklı çeldiren, çekici ve süslü konuşmalar yapmak (kavl-i zuhruf),
başka bir ifadeyle cilâlı yalanlar söylemek, Hz. Peygambere düşman olan
şeytanlara izafe edilmiştir.
Söz
estetiğini ortadan kaldıran her türlü unsur kadim kaynaklarımızda dilin
afetleri başlığı altında yer almıştır. Gazzalî’nin İhya’sında dilin afetleri
başlığı altında yer alan hususlar, bugün insanlığın kaybettiği söz estetiğinin
bütün unsurlarını ihtiva etmektedir. Söz konusu eserde dilin yirmi afeti şöyle
sıralanmıştır: Boş sözler, fuzulî konuşma, batıla dalma, içi boş tartışmalar,
husumet eseri söylenen sözler, ağzı eğip bükerek konuşmak, secili ve edebî
konuşmalara özenerek yapmacık sözler söylemek; küfür, sövgü ve fahiş (kötü)
konuşmak, her türlü canlı ve cansız varlığa lânet etmek, kötü tegannî ve
anlamsız şiir, kötü mizah ve şaka, istihza, sırrı ifşa, yalan söylemek,
yalandan söz vermek, yalan yere yemin etmek, gıybet, çekiştirme, kovuculuk, söz
gezdirmek, insanları mübalâğa ile övmek, yersiz ve anlamsız soru sormak ve
sözün inceliklerinden ve hatalarından gaflet içinde olmak. (İhyau Ulûmiddin,
3/246)
Bugün
konuşan her insanın bu afetlere maruz kalması, kitle iletişim araçları
marifetiyle her türlü estetikten yoksun sayısız sözün ortalıkta uçuşması,
dahası bu sözlerin görüntüye ve yazıya dönüştürülmesi her türlü afete yol açan
bir söz kirliliği oluşturmaktadır.
Edebiyat
kültürümüzde dilin açtığı yaraları kılıç yarasından daha ağır bulan
benzetmelere ve deyimlere yer verilmiştir. Söz sadece insanın sıradan
davranışını değil, kişiliğini de belirlemiş, bu sebeple “üslûb-u beyan aynıyla
insan” denilmiştir. Bugün dilin afeti insanlık afetine dönüşmüş, üslûp ve
beyanlar gönül dünyalarını kirleten bir seviyeye düşmüştür.
Yunus
Emre, bu hakikati özlü bir şekilde şöyle ifade eder:
Söz ola
kese savaşı
Söz ola
kestire başı
Söz ola
ağulu aşı
Bal ile
yağ ede bir söz
Söz ile
davranışı birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Sözün kendisi de en önemli bir
davranıştır. Sözle estetiği yakalayamayan insanın davranışlarında ahlâk ve
estetik aramak beyhudedir. Hareket ve davranışı güzel olanın sözü de güzel
olur. Allah’ın öğrettiği kelimeleri/isimleri yine onun öğrettiği beyan ile
güzel söze dönüştürmek için “esma-i hüsna”nın insanda tecelli etmesini sağlamak
gerekir. Yahut insanı esmanın tecelligâhı kılacak kıvama getirmek gerekir.
Güzel söz, hep güzel davranışın eseri olarak görülür. Oysa yüce kitabımız
Kur’an-ı Kerim’deki bir ayet, güzel davranışı güzel sözün eseri olarak görür.
“Sağlam/doğru/güzel (kavl-i sedid) söz söyleyin. Ta ki Allah, amellerinizi
güzelleştirsin ve günahlarınızı bağışlasın.” (Ahzab, 70)
Şayet
sözün konusu söz nimetini insana bahşeden Cenab-ı Hak ise sözün konusu, en
büyük söze muhatap olan Resul-i Ekrem ise, sözün konusu en son ilâhî kelâm olan
Kur’an-ı Kerim ise bütün edep tavırlarını takınmak, sözün bütün güzelliklerini
yansıtmak gerekir. Zira Rabbimiz, yüce kitabımızda şöyle buyurmuştur: “Allah’a
çağırandan daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)
Prof.
Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı
BU YAZIYI ALLAH RIZASI İÇİN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN, ONLARINDA İSTİFADE ETMESİNE VESİLE OLUN.