Siteyi tavsiye et Ana sayfam yap Favorilere ekle

27 Ağustos 2013 Salı

RESÛLULLÂH’IN AMCAZÂDESİ: HZ. UBEYDE BİN HÂRİS (R.A.)

Resûlullâh (s.a.v.)’ın amcazadesi Ubeydetübnü Hâris’in künyesi Ebû Hâris ve Ebû Muâviye’dir.
Resûlullâh Efendimiz’den on sene evvel doğmuştu. Resûlullâh (s.a.v.) Dâru’l-Erkâm’a girmeden önce, Ebû Seleme bin Abdülesedî, Abdullâh bin Erkam ve Osmân bin Maz’ûn ile birlikte Müslüman oldular. İki kardeşi Tufeyl, Husayn ve Mistah bin Üsâse ile birlikte Medîne’ye hicret etti. Medîne’de Abdullâh bin Seleme’nin yanında kaldılar. Hz. Ubeyde’nin Resûlullâh nezdinde pek büyük yeri vardı.
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz Veddân gazasından döndüklerinde hicretin birinci senesi Rebîulevvel ayı başında müşrikler üzerine sırf muhâcirlerden Hz. Ubeyde kumandasında 60 kişilik bir kuvvet sevk etti. Onlara bir de sancak verdi. Resûl-i Ekremin ilk verdiği sancak budur. Hz. Ubeyde (r.a.) müşriklerle Seniyyetü’l-Merre denilen yerde karşılaştı. Başlarında Ebû Süfyan vardı. Burada Sa’d bin Mâlik ok ile şehîd edildi ki İslâm’da ok ile ilk şehîd olan odur. Bu da İslamdaki ilk harbdir.
Hz. Ubeyde (r.a.) Bedir’de de bulundu. İki ordu karşı karşıya geldiğinde müşrikler cephesinden Utbe bin Rebîa ve kardeşi Şeybe ve Velîd bin Utbe çıkarak er dilediler. Karşılarına Ensârdan üç genç çıktı. “Bizim sizinle işimiz yoktur. Yâ Muhammed, sen bize kavmimizden dengimiz olanları gönder.” dediler. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) de “Kalk Yâ Hamza, Kalk Yâ Ali, Kalk Yâ Ubeyde” buyurup gönderdiler. Hz. Ubeyde Utbe ile karşılaştı. İkisi de birbirini yaraladı. Hz. Hamza ve Ali, rakiplerini hemen öldürüp Utbe’nin de işini bitirdiler ve ayağından yaralanan Hz. Ubeyde’yi alıp getirdiler.

Bedir günü Hz. Ubeyde (r.a.) Müslümanların en yaşlısı idi. Bedir’den dönerken Safrâ denilen yerde şehîd oldu.
Devamını Oku

RESÛL-İ EKREM'İN ZÜHDÜ VE TAKVASI

Hâtemü'l-Enbiyâ Aleyhisselam Efendimiz geceleri o kadar namaz kılardı ki, çokça ayakta durmaktan mübarek ayakları şişerdi.
"Yâ Resûlallah!. Neden kendine bu kadar zahmet veriyorsun? Allâhü Teâlâ senin evvel ve âhir günahlarını bağışlamış değil mi?" denilince "Ben Rabbimin çok şükreder bir kulu olmayayım mı?." diye cevap verdiler.
Peygamber-i Zîşân Efendimiz zamân-ı saadetlerinde Cezîretü'l-Arap fethedildi, Medîne-i Münevvere’ye her taraftan ganîmet malları gelmeye başladı, hükümdarlar tarafından kıymetli hediyeler gönderildi. Hâsılı, dünyâ olanca varlığıyla yüz gösterdi. Fakat, Peygamber Efendimiz bunların hiçbirine iltifat etmedi, onları, fakirlere, gazilere sarf etti. Hattâ, bir gün kendisine bir kese altın gelmişti, onu ashabına dağıtmıştı, hâne-i saadetinde yalnız altı altın kalmıştı; gece uyu(ya)madı, kalkıp bunları da dağıttı ve “Şimdi rahat ettim” buyurdu.

Âişe-i Sıddîka validemiz diyor ki: "Resûlullah irtihâllerine kadar üç gün doyuncaya kadar yemek yememiştir. Bazan bir ay kadar Müslümanların mübarek annelerinin evlerinde yemek için ocak yanmazdı. Yeyip içtiğimiz yalnız hurma ile sudan ibaret bulunurdu. Bazan Resûl-i Ekrem'in hâline acır, ağlardım. Bir gün “Canım sana feda olsun, dünyâ dirliğinden kâfi miktar kabul buyursan olmaz mı?” diye sordum. Buyurdular ki:


Devamını Oku

23 Ağustos 2013 Cuma

HZ. HAVVÂ’NIN MEHRİ NEDİR?

Hz. Âdem (a.s.) Havvâ vâlidemizle evlenmek istediği zaman Havvâ vâlidemiz mehir istedi.

Hz. Âdem; “Yâ Rabbi! (Mehir olarak) ne vereceğim?” diye ilticada bulundu.

Allâhü Teâlâ; “(Mehir olarak) Benim habîbim Muhammed Mustafa’ya yirmi defa salevat oku!” buyurdu.

Hz. Âdem de Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) yirmi defa salevat okudu. (Salevâtullâhi aleyhim ecmaîn.)  
Devamını Oku

İMAM CA’FER-İ SÂDIK R.A. KİMDİR ?

Silsile-i Sâdât’ın dördüncü halkası olan Ca’fer-i Sâdık Hazretleri, 8 Ramazan-ı Şerif 80 (M. 699) tarihinde Medîne-i Münevvere’de dünyaya geldi.

Ehl-i Beyt’in büyüklerinden olan Ca’fer-i Sâdık Hazretleri, sözlerindeki sadakatinden dolayı ‘sâdık’ lakabıyla meşhur olmuştur. Künyesi Ebû Abdullah ve Ebû İsmâîl’dir.

Ca’fer-i Sâdık Hazretlerinin baba cihetinden nesebi Hz. Ali’ye ulaşır. Şöyle ki babası Muhammed Bâkır, onun babası Ali Zeynelâbidîn, onun babası Hz. Hüseyin ve onun babası da Emîru’l-müminîn Hz. Ali’dir. (Radıyallahu anhüm.)
Annesi Ümmü Ferve cihetinden de nesebi Hz. Ebû Bekir’e (r.a.) ulaşır. Şöyle ki annesinin babası ve Silsile-i Sâdât’ın üçüncü halkası Kâsım bin Muhammed, Hz. Ebû Bekir’in (r.a.) torunudur.

Devamını Oku

İmâm Ca’fer-i Sâdık Hazretlerinin oğlu Mûsâ Kâzım’a Nasîhatları:

“Oğlum! Kim kendisine verilen rızka razı olursa zengin olur.

Gözü başkasının malında olan kimse fakir olarak ölür.

Kendi kusurlarını küçük gören kimse başkasının kusurlarını büyük görür.

Başkasının kusurlarını küçük gören kimse, kendi kusurlarını büyük görmüş olur.

Oğlum! Başkasının kusurlarını ortaya çıkaranın, evindeki gizli şeyleri ortaya çıkar.

Düşmanlık kılıcını çeken onunla öldürülür.

Kim kardeşi için kuyu kazarsa, o kuyuya kendisi düşer.

Ahmaklarla beraber olan hakir olur, âlimlerle beraber olan vakarlı olur.

Kötü yerlere giden töhmet altında kalır.

Oğlum! Başkalarını hakir görmekten sakın. Yoksa onlar da seni hakir görürler.

Seni alakadar etmeyen işlere karışma, yoksa zelil olursun.

Oğlum! Lehine de aleyhine de olsa doğruyu söyle. Yoksa insanlar arasında itibarın zedelenir.

Oğlum! Allâhü Teâlâ’nın kitabını oku, selâmını yay, iyiliği emret, kötülükten nehyet, seninle
Devamını Oku

22 Ağustos 2013 Perşembe

DİLİNE SÂHİP OLMAK

Dili gıybet, nemîme, yalan gibi kötü ve faydasız sözlerden korumak imanın bir şubesidir. Kur’ân-ı Kerîm’de -meâlen- “Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardınca gitme, çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri ondan mes'ul bulunuyor.” (İsrâ, 36) buyurulmuşdur.

Hadîs-i Şerîflerde buyuruldu:

“Âdemoğlunun hatalarının çoğu dilindendir.”

“Allâhü Teâlâ konuştuğunda faydalı olan, sustuğunda da selâmet bulan kula rahmet etsin.”

“Her kimi selâmete ermek sevindirirse susmayı âdet edinsin.”

“Kişinin mâlâyaniyi; faydasız şeyleri terk etmesi İslâm’ının güzelliğindendir.”

Hz. Ebûbekir (r.a.) diline işâret ederek, başıma nice işleri getiren işte budur, buyururdu.

Resûlullâh Efendimiz’e, insanların en hayırlısı kimdir, diye sordular, “Mahmûm (yanık) kalb sâhibi ve doğru sözlü olanıdır.” buyurdu. Ashâb sordu:

“Doğru sözlüyü anladık, ama yanık kalb sâhibi nasıl olur?” Şöyle buyurdular:

Devamını Oku

6 Ağustos 2013 Salı

Allah Dostlarından Kıssalar

**Ebü'l-Abbâs-ı Mürsi hazretleri sohbetlerinde hep; "Hocam Ebül-Hasan-ı Şâzili buyurdu ki, Hocam şöyle anlattı" şeklinde söze başlar, hep hocasından nakiller yapardı. Bir gün biri; "Hep hocanızdan nakil yapıyorsunuz. Hiç kendinizden bir şey söylemiyorsunuz" demesi üzerine buyurdu ki:
Ben evden bir şey getirmedim. Ne kazanmışsam dergahta kazandım. Hocamdan öğrendiklerimi "Allahü teâlâ buyurdu ki, Resulü buyurdu ki" veya "Ben diyorum ki" diyerek pek çok şey anlatabilirim. Ama bütün bunları öğrenmeme, bu dereceye yükselmeme vesile olan hocama karşı edebe riayet ederek, hep hocamdan naklederek konuşuyorum. Uygun olan da budur. Hocasından bahsetmeyen, hep ben diye konuşan kimsede hayır yoktur. En iyi âlim, kendinden söyleyen ve kendine bağlayan değil, nakleden, vasıta olandır. Dinimiz nakil dinidir. İman ibadet bilgileri kıyamete kadar aynıdır, değişmez. Nakleden aziz, nakilsiz konuşan rezil olur.
** Bişr-i Hâfi hazretleri anlatır:
Rüyamda Resulullahı gördüm, bana (Allahü teâlânın seni neden üstün kıldığını biliyor musun?) buyurdu. Ben hayır deyince, (Sünnetime tâbi olman, salihlere hizmet etmen, din kardeşlerine nasihat etmen, Ehli beytimi ve Eshabımı sevmen sebebiyle bu dereceye kavuştun) buyurdu.

** Habib-i Râi hazretleri, ağaç çanağını bir taşın altına tutar, biri bal, biri süt olmak üzere iki çeşme akmaya başlardı. Oradakiler bu kerameti görünce, Bu dereceye ne ile kavuştun dediler.
Muhammed aleyhisselama uymakla buyurdu ve devam etti: Hazret-i Musa’nın kavmi kendisine karşı oldukları halde hâre taşı onlara su verdi. Derecesi Hazret-i Musa’dan yüksek olan Resulullaha uyduktan sonra taş niye süt ve bal vermesin ki?
** Seyyid Abdülkadir Geylani hazretleri, "Bu işe başladığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da böyle yüksek dereceye ulaştınız?" diye soranlara buyurdu ki:
Temeli doğruluk üzerine attım. Hiç yalan söylemedim. İçim ile dışım bir oldu. Bunun için işlerim hep rast gitti.
** Süfyan-ı Sevri hazretleri haramlardan ve şüpheli şeylerden kaçanların başında gelirdi. Edep ve tevazuda benzeri azdı. Dostlarından biri kendisini rüyada görüp, Cennette nurdan kanatlarla uçtuğunu gördü. "Bu dereceye nasıl kavuştun?" dedi. Dine uymakta çok hassas davranmakla buyurdu.
Devamını Oku

Çocuk Sevindirmek

Çocuklar, yapı itibariyle neşe ve ferahı severler. Yetişkinler için sevinç kaynağı olan bu tomurcuklar, onları güler yüzlü görmek isterler. Bu yüzden çocukları sevindirmek ve güleryüz göstermek, onları derinden etkiler. Ayrıca bu, çocuğa psikolojik bir rahatlık ve canlılık sağladığı gibi onu, söyleneni kabul etmeye hazır duruma getirir.
Peygamber (Selamün Aleyküm.v.) çocukların ruh ve gönüllerini devamlı neşelendirir ve bunu yaparken de değişik usûllere başvururdu. Karşılamak, öpmek ve kucaklamak, başlarını sıvazlamak, terkisine veya kucağına almak, nefis yiyecekleri sunmak ve onlarla birlikte yemek, bu hususta başvurduğu usûllerden bir kısmıdır. İşte Rasûlüllah (Selamün Aleyküm.v.) bütün bunlari şefkat ve merhametle tatbik ediyor, geleceğin büyükleri olan bu minik goncaları sevinç ve mutluluğa boğuyordu.[84]
[84] Muhammed Nûr Süveyd. Peygamberimizin Sünnetinde Çocuk Eğitimi. Uysal Kitabevi: 353.
Devamını Oku

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Sabah Namazı

Cenab-ı Hak (c.c), İsra Suresi 78. ayetlerinde mealen şöyle buyuruyor:
Güneşin zevalinden (öğle vaktinde Batı'ya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. 
Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. (*)
(*) Bu âyette, "güneşin zevali", öğle ve ikindi namazlarının, "gecenin karanlığı" da akşam ve yatsı namazlarının vaktine işaret etmektedir.
"Fecr" kelimesi ise sabah namazının vaktini belirtmektedir. 
Tefsir bilginlerinin ifadesine göre sabah namazının şahitli oluşu, gece ve gündüz meleklerinin bu namazın kılınışında hazır bulunmaları demektir.
Devamını Oku

Hz. Yahya (A.S)

Hz. Yahya (a.s)'m soyu; Yahya b. Zekeriyyâ b. Dan b.
Müslim b. Sâdûk b. Huşbân..... şeklinde olup Hz. Davud'un oğlu Hz. Süleyman'a kadar ulaşmaktadır.
Hz. Yahya (a.s), Hz. Ya'kûb'un oğlu Yehûzâ'nın torunla-nndandır. Araştırmacı soy ehli alimlerine göre; Hz. Dâvud (a.s), Yehûzâ'nın torunlarındandır.[5]
Hz. Yahya (a.s)'ın Doğumu:
Hz. Yahya, Hz. İsa'dan üç ay önce doğdu. Muasır olarak uzun müddet birlikte yaşadılar.
Allah'ında müjdelediği üzere; dürüst, takva sahibi, ve gös­terişten uzak olarak büyüdü.
O, gençliğinde çöle gider ve orada çekirgelerle gıdalanırdı. Çünkü o, Allah'ın kendisine verdiği basit yiyeceklerle yetinir ve ibadeti çokça yapar, çokça Allah'a yalvarır ve Allah korku­sundan dolayı çokça ağlardı.
Rivayet edildiğine göre; Mücahid, Hz. Yahya'nın bu du­rumu ile ilgili olarak şöyle der:
"Hz. Yahya'nın yiyeceği ot idi. Allah korkusundan o ka­dar ağlardı ki, eğer gözyaşı gözünün üzerinde kalsa, elbette onu yakardı.[6]
îbn Asâkir'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün, an­ne ve babası, Hz. Yahya'yı aramaya çıktıklarında, onu, Ürdün Gölü yakınında buldular. Yanma vardılar. Onu, Allah'a karşı olan korku ve ibadet içinde (buldular. Onun bu halini görün­ce,) onları şiddetli bir ağlama tuttu."
Yüce Allah, Hz. Yahya'ya, olgunluk yaşında hikmet (pey­gamberlik) verdi. (Tevrat ile ilgili) şeriatı, şeriatın esaslarını ve hükümlerini öğrenmeye koyuldu. Öyle ki benzeri bulunmayan ve derin bir alim oldu. Din konusundaki fetvalar ona sorulur­du. 30 yaşma geldiğinde, ona, risalet ve nübüvvet verildi. Yü­ce Allah, Hz. Yahya'ya bu konu ile ilgili olarak şöyle hitap etmektedir:
"Ey Yahya! Kitab (Tevrat) 'a kuvvetle sarıl' (dedik). [7]
Hayseme'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Hz. Yahya ile Hz. İsa, teyze çocuklarıydılar. İsa, yün elbiseler giyerdi. Yahya ise, kıldan dokunmuş elbiseler giyerdi Hiç birinin ne dinarı, ne dirhemi, ne kölesi, ne cariyesi ve ne de sığınacakları bir barınakları vardı. Nerde akşam orda sabah yaşayıp gider­lerdi. Birbirlerinden ayrılmak istediklerinde, Yahya;

Devamını Oku

3 Ağustos 2013 Cumartesi


Devamını Oku

2 Ağustos 2013 Cuma

Gülbahçesinden...RESÛLULLAHIN GÜZEL AHLÂK VE ÂDETLERİ

                                        

Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" ahlâkından ve âdetlerinden bazıları aşağıda bildirilmiştir:

1-Resûlullahın "sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem" ilmi, irfânı, fehmi, yakîni, aklı, zekâsı, cömertliği, tevâzuu, hilmi, şefkati, sabrı, gayreti, hamiyyeti, sadâkatı, emâneti, şecâ'ati, heybeti, yiğitliği, belâgati, fesâhati, fetâneti, melâheti [güzelliği], verâ'ı, iffeti, keremi, insâfı, hayâsı, zühdü, takvâsı bütün Peygamberlerden daha çoktu. Dostundan ve düşmanından gördüğü zararları, eziyyetleri affederdi. Hiçbirine karşılık vermezdi. Uhud gazâsında kâfirler mübârek yanağını kanatıp, dişlerini kırdıkları zaman, bunu yapanlar için, (Yâ Rabbî! Bunları affet! Câhilliklerine bağışla) diye duâ buyurmuştu.

2-Şefkati çoktu. Hayvanlara su verir. Su kabını eliyle tutarak doymalarını beklerdi. Bindiği atın yüzünü ve gözünü silerdi.

3-Her çağırana, lebbeyk (efendim) diyerek cevap verirdi. Kimsenin yanında, ayaklarını uzatmazdı. Diz çöküp otururdu. Hayvan üzerinde giderken, bir yaya görünce, arkasına bindirirdi.
Devamını Oku

Kadir Gecesi’nin önemi nedir?



Sual: Kadir Gecesi’nin önemi nedir?
CEVAP
Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Bazı âlimlere göre Mevlid gecesinden sonra en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsustur. Başka peygamberlere böyle faziletli bir gece verilmemiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir Gecesi’ni ümmetime hediye etti, başka ümmete vermedi.) [Deylemî]

Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu. Uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ ona bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsan etti. Allahü teâlâ, (Kadir Gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibini ferahlandırdı. (İ. Malik)

Resulullah efendimiz, (Benî İsrail peygamberlerinden 80 yıl hep ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret etti. Cebrail aleyhisselam gelip, (Yâ Resulallah, ümmetin o peygamberlerin, [diğer işlerin dışında] 80 yıl hep ibadet etmesine şaşıyorlar. Allah sana ondan iyisini verdi) diyerek, (Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Rıyad-ün-nasıhin)

Baliğ olarak 50 yıl yaşayan kimse, 50 tane Kadir gecesi geçirir. Bir gece, 80 yıl değerinde olunca, 50x80=4000 yıl eder. 4 bin yıl ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. Kadir gecesi hakkındaki hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.) [Deylemi]

(Sevabını Allah’tan umarak, Kadir Gecesi’ni ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhârî]
Devamını Oku

Tesettür Esaret Değil Hürriyettir !

''Hatırlat.! Şüphesiz hatırlatma müminlere fayda verir.'' (ZARİYAT-55)
....
Artık kendine gelmelisin..!
Uyanmalısın, toparlanmalısın, Müslümanlığ'ınla ve örtünle övünmelisin.

Çekinerek, korkarak, utanarak değil. İlâhi emre itaat etmenin verdiği onurla başını dimdik tutarak, örtünle övünerek, gururlanarak yürümelisin.

Çünkü Sen zâlimin emrine itaat etmedin !

Sen ALLAH(c.c.)'a güvenen O'na dayanan, yalnız ve yalnız O'na ibadet eden değerli bir kimsesin... 

Sen Hakk'tan uzak düşmüş bir sisteme ortak olmadın !

Sen Rabbimizin rızasını kuru sözlerle, cansız ibadetlerle veya bilgisiz ve şuursuzca yapılan işlerle kazanacağını mı zannediyorsun..? Bu kadar kolay mı ?!

Hayır .. Hayır... Hayır .. yanılıyorsun işte !!!

Rabbimizin rızasını ancak O'nun emirlerine tam,kayıtsız şartsız itaat ederek kazanabilirsin. Kim ne derse desin, günümüzün modern telakkisine uyarlanmış sözlere aldırma ; sen
Devamını Oku

ESHÂB-I KİRÂMIN ÜSTÜNLÜK SIRASI...

      Hazret-i Ebû Bekir, Peygamberler hariç, insanların en üstünüdür. Müslümanlıktan önce de, Allahü teâlânın lütfu ile putlara tapmadı. Bundan sonra, insanların en üstünü Hazret-i Ömer’dir. Sonra, iyilikler hazinesi, hayâ, iman ve irfan kaynağı Hazret-i Osman’dır. Bundan sonra, şaşılacak üstünlükler sahibi, Allahın aslanı Hazret-i Ali, sonra en üstünleri Aşere-i mübeşşere, yani Cennet ile müjdelenen on kişi, sonra, Bedir gazasındaki 313 kişi üstündür. Sonra Uhud gazasındaki 700 kişinin hepsi, daha sonra da Biat-ür-rıdvan, yani ağaç altında söz veren 1400 kişi üstündür. Ondan sonra da diğer Eshâb-ı kirâmdır. Hepsi de Cennetliktir. (Hadid suresi 10)
          Eshâb-ı kiramın her birini büyük ve üstün bilmek, hepsine iyi gözle bakmak, her birinin adil ve salih olduğuna inanmak lâzımdır. Hiçbirine dil uzatmamak, lânet etmemek, düşmanlık etmemek ve bir kısmını sevmek için başka Sahabiye düşman olmaktan sakınmak lâzımdır.

Resûl-i Ekrem efendimizin yolunda, can ve mallarını feda eden, Ona yardım eden Eshâb-ı kirâmın hepsinin isimlerini, saygı ve sevgi ile söylemek vaciptir. Onların büyüklüğüne yakışmayan sözler söylemek asla caiz değildir. İsimlerini saygısızca söylemek sapıklıktır. Resûlullahı sevenin, Onun Eshâbının hepsini de sevmesi gerekir.
Devamını Oku

1 Ağustos 2013 Perşembe

Sultan Selahattin Eyyubi !

      Hayatını, Hıristiyan Haçlı Orduları ile mücadele içinde geçiren Sultan Selâhaddin-i Eyyûbî, 1137’de doğmuş ve 4 Mart 1193’de Şam’da vefât etmiştir. Haçlılara karşı yaptığı bütün muharebelerde galip gelmiş, tarihe parlak zaferler hediye etmiştir. Sultan Kılıçaslan zamanında Haçlıların eline geçen Kudüs’ü, 1187’de tekrar geri almıştır. Bu fetih üzerine bütün Avrupa ayağa kalkmış, fakat Selâhaddin-i Eyyûbî, mücadelesinden bir an gerilememiştir. Selâhaddin-i Eyyûbî, dini ve vatanı için cepheden cepheye koşmuş müstesnâ bir şahsiyettir.
    Düşmana karşı da, İslâmın adalet ve ihsan kâidelerinden hiçbir zaman ayrılmazdı. Haçlılar esir Müslümanları kılıçtan geçirdiği zaman, elindeki Hıristiyan esirlere, İslâmiyetin emrettiği şekilde güzel muamelede bulundu. Birçok menkıbeleri dilden dile dolaşmaktadır.
     Selâhaddin-i Eyyûbî son hastalığında kapının önündeki devlet bayrağını kaldırtıp, onun yerine aynı direğe kefenini astırmış ve bu işe memur ettiği bayraktara emir verip durmadan şöyle bağırmasını emretmiştir: “Sultan Selâhaddin’in dünyadaki fetihlerinden ahirete götürebileceği şey, işte bu kefenden ibarettir.”
Devamını Oku