Abdullah bin Mubarek hazretleri buyurdu ki: "Kur’an-ı kerim hâmili olan, yani ezberleyen kimse, sonra kalbiyle dünyaya meylederse, Allahın âyetlerini alaya almış olur. Kur’an-ı hâmili Allaha âsî olduğu zaman, Kur’an-ı kerim ona der ki:
"Vallahi sen beni bunun için yüklenmedin. Benim tenbihlerim ve öğütlerim nerede kaldı? Benim her harfim sana, "Sakın Rabbine isyan etme” diye nida etmektedir.”
Abdullah bin Mübarek yine buyurdu ki: "Zamanımızın insanları haram ve şüpheli şeylerden yemeğe, midelerine ve şehevî arzularına mağlûp oldular. Bilgilerini, dünyalık avlamak için bir şebeke gibi kullanıyorlar.”
Bişr’ül-Hâfî buyurdu ki: "Kişinin, elde ettiği bilgilerin tamamı ile amel etmedikçe bilgisini artırma peşinde koşmaması, akıllı oluşundandır. Çünkü bu takdirde ilmi, mucibiyle amel etmek için tahsil etmiş olur.”
Bu zat, hadîs okutmayı bıraktığı zaman kendisine, "Kıyamet günü Allaha ne cevap vereceksin?” demişler. O, şu karşılığı vermiş: "Derim ki: Ey Rabbim, sen bana ihlâslı olmayı emrettin. Ben ise kendimde ihlâs bulamadım.”
Yine buyurdu ki: "Biz öyle âlimlere yetiştik ki, onlar bir kimseyi, senelerce deneyip iyi niyet sahibi olduğuna kani olmadıkça okutmazlar idi.”
Hasan Basrî de şöyle diyor: "Kul bütün ilimleri elde etse ve şu direk gibi oluncaya kadar ibadette bulunsa, fakat, midesine giren şeyin haram olup olmadığına dikkat etmese, Allah onun hiçbir ibadetini kabul etmez.”
Abdurrahman bin Kasım diyor ki: "İmam Malik hazretlerinin tam yirmi sene hizmetinde bulundum. Bu müddetin onsekiz senesini edeb, iki senesini de ilim öğrenmekle geçirdim. Keşke hepsini edeb öğrenmekle geçirseydim.”
İmam-ı Mâlik hazretleri buyuruyor ki: "İlim, rivayet ve kuru bilgi çokluğu değildir. İlim, faydalı olan ve kendisiyle amel edilen şeydir.”
İmam-ı Şafiî Hazretleri anlatıyor: "İmam Mâlik bana dedi ki:
"Ey Muhammed, amelini un yap, ilmin de ona katılacak tuz olsun.”
BU YAZIYI ALLAH RIZASI İÇİN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN, ONLARINDA İSTİFADE ETMESİNE VESİLE OLUN.