Siteyi tavsiye et Ana sayfam yap Favorilere ekle

17 Kasım 2014 Pazartesi

KABİR AZÂBINDAN KURTULUŞ

 Peygamber Efendimiz (s.a.v.):
"Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe yahut cehennem çukurlarından bir çukurdur." buyurmuştur.
Diğer bir hadîs-i şerîfte de: "Kabir, âhiret menzillerinin evvelidir. Kim ondan kurtulursa sonraki daha kolay olur. Eğer kurtulamaz ise ondan sonrası daha şiddetli olur." buyurulmuştur.
 Fakîh Ebu'l-Leys merhûm şöyle buyurdu:
"Her kim kabir azâbından kurtulmak isterse dört şeye devam etsin, dört şeyden de uzak dursun. Devam edeceği dört şey şunlardır:
-Namazlarını (vaktinde ve ta'dil-i erkân ile kılarak) muhafaza etmek, 
-Sadaka vermek,
-Kur'ân-ı Kerîm okumak ve çok tesbih (Allâhü Teâlâ'yı zikir) etmektir.
Muhakkak tesbih kabri aydınlatır ve genişletir.
Kaçacağı dört şey de şunlardır:
Yalandan,
Hıyânetten,
Koğuculuk yapmaktan ve vücudunda ve elbisesinde idrardan sakınmaktır. Hadîs-i Şerîfte "İdrar (sıçramasın)dan sakınınız. Zîrâ kabir azâbının çoğu ondandır." buyurulmuştur.
Devamını Oku

3 Kasım 2014 Pazartesi

ÂLİMİN UYKUSU CÂHİLİN İBÂDETİNDEN HAYIRLIDIR

Ubeydullâh Ahrâr Hazretleri buyurdular:
Evliyâdan biri, bir mescidin kapısına geldi. Şeytanı mescidin dışında, şaşkın vaziyette gördü. Mescidin içine baktı. İçeride iki kişi vardı: Bir gafil namaz kılıyor, -kalbi uyanık- bir âlim de onun yanında uyuyordu. Evliyâ:
'Ey melûn! Senin burada ne işin var?' diye sordu. Şeytan: 'Şu namaz kılanın namazını ifsâd etmek, bozmak için geldim. Fakat yanında uyuyan âlimin heybeti bana mâni oldu. Ondan korktum ve dışarı kaçtım.' dedi.
Devamını Oku

27 Ekim 2014 Pazartesi

Kıbrıs Şehidi Hala Sultan

Ümm-i Haram (r.anhâ) Resûlullah Efendimiz'in (s.a.v.) süt teyzesidir. Resûlullah (s.a.v.) zaman zaman ziyaretine gelirdi. Bir gün yine ziyaretine gelmişti. Teyzesi, Resûlullah'a (s.a.v.) yemek yedirdi ve başını taradı. Sonra Resûlullah (s.a.v.) bir müddet uyudu ve gülümseyerek uyandı. Ümm-i Haram (r.anhâ) dedi ki: "Yâ Resûlallah! Seni güldüren sebep nedir? diye sordum. Resûlullah (s.a.v.): "Rüyamda bana ümmetimden bir kısım mücahitlerin şu (gök) deniz ortasında -padişahların tahtlarına kuruldukları gibi- gemilere binerek Allah yolunda deniz harbine gittikleri gösterildi de ona gülüyorum." buyurdular. Ümm-i Haram (r.anhâ) dedi ki:
"Yâ Resûlallah! Beni de o (deniz) gazilerinden kılması için Allâh'a
dua buyursanız." diye rica ettim. Resûlullah (s.a.v.) da dua
buyurdular. Sonra Resûlullah (s.a.v.) bir müddet daha uyudu. Sonra
yine gülümseyerek uyandı. Bunun üzerine yine:
"Yâ Resûlallah! Seni güldüren sebep nedir? diye sordum. Resûlullah (s.a.v.):
Bu defa da önce dediği gibi:
"(Ümmetimden bir kısım mücahitler, -padişahların tahtlarına kuruldukları gibi- kara nakliyelerine kurulup) Allah yolunda (Kayser'in şehri Kostantîniyye'ye) gazaya gittikleri gösterildi." buyurdu. Ümm-i Haram (r.anhâ) dedi ki: "Yâ Resûlllah! Beni o (Kostantîniyye) gazilerinden kılması için Allâh'a dua buyursanız, diye rica ettim. Resûlullah (s.a.v.):
"Hayır, sen önceki deniz gazilerindensin." buyurdular. Ümm-i Haram (r.anhâ) Hz. Osman devrinde hicretin yirmi sekizinci senesinde o sırada Şam'da vali bulunan Hz. Muaviye kumandasında Kıbrıs seferine iştirak etmiş, gemilerden birine binmişti. Müslümanların ilk deniz seferi olduğu için Ashabın yaşlıları da iştirak etmişlerdi. Ümm-i Haram (r.anhâ) kocası Übade (r.a.) ile beraber gazaya iştirak ettiler. Kıbrıs'ta bindirildiği katırdan düşerek boynu kırılmış ve şehit olmuştur. Resûlullah'ın (s.a.v.) rüyası ve teyzesi hakkındaki duâsı tahakkuk etmişti.
Ümm-i Haram (r.anhâ) Kıbrıs'ta 'Hala Sultan' diye bilinmekte ve kabri Müslümanlar tarafından ziyaret edilmektedir.
Devamını Oku

18 Eylül 2014 Perşembe

Herkese İyilik Etmek

Dost düşman herkese iyilik yapmalı, ihsanda bulunmalı, başkalarının ihtiyaçlarını
görmelidir. Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: 
(Herkes, kendisine ihsân edeni sever. Bu sevgi, insanın cibilliyetinde yâni yaratılışında 
mevcûttur.) 
Nefsine düşkün olan, nefsinin arzûlarına kavuşmak için, yardım edenleri sever. Akıl 
ve ilim sâhibi ise, medenî insan olmasına yardım edenleri sever. Kısacası, tayyibler, 
iyiler, tayyibleri sever. Habîsler, şerîrler, fenâ kimseler, kötüleri severler. 
Bir kimsenin sevdiklerine, arkadaşlarına bakarak, onun nasıl adam olduğu anlaşılır. 
Dosta, düşmana, müslümana ve kâfire, herkese, tatlı dil ve güler yüz göstermelidir. 
Devamını Oku

17 Eylül 2014 Çarşamba

Surah Rahman - Mishary Rashid Al Afasy سورة الرحمن - مشاري العفاسي

Devamını Oku

Yusuf Islam - Ya Nebi Selam Aleyke

Devamını Oku

Şeyh Edibali’nin Osman Gazi’ye Nasihatı :

Şeyh Edibali’nin Osman Gazi’ye Nasihatı :

1 – Ey Oğul ! Beysin, bundan sonra öfke bize ; uysallık sana…Güceniklik bize; gönül alma sana… Suçlamak bize; katlanmak sana… Acizlik yanılgı bize; hoş görmek sana… Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana… Kem göz, şom agız, haksız yorum bize; bağışlama sana…
2 – Ey Oğul ! Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana..Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana…
3 – Ey Oğul ! :İnsanlar vardır şafak vaktinde doğar, gün batarken ölürler. Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir. Dünyayı bize büyük gösteren bizim küçüklüğümüzdür. Hırsımız, bencilliğimiz...
Dünya bir garip han, bir hoyrat mekân;
İnsan bir garip varlık kabına sığmayan.
Hayat bir  yudum su, bir anlık rüya(n).!
Ömür  bir  kısa  yol   tekrarı  olmayan.!
4 – Bu yolda mezârımızı sonsuzluğa dikip; büyük yürümek ve büyük ölmek gerek. Bu yolda hırs, diken; benlik ve kibir, engeldir oğul. Sakın ha kendine takılmayasın ve kendinde boğulmayasın.
5 – Teklik sadece Allah’a mahsustur, tek başına karara durup hoyrat dünyanın dayanılmaz ağırlığını kaldırmayasın. İşlerini ehil kişilere danışarak tutasın, danışırsan yol alırsın, danışmazsan yolda takılıp kalırsın oğul.
Devamını Oku

22 Temmuz 2014 Salı

Bayram Namazı Nasıl Kılınır ?

Bayram namazının her iki rek'atindeki üçer adet fazla tekbirlere "zevâid tekbirleri" denir. Vâcip olan bu tekbirler, birinci rek'atte kırâatten önce, ikinci rek'atte kırâatten sonra alınır. Bayram namazı şöyle kılınır:

"Allah rızası için niyet ettim bayram namazı kılmaya" diye kalben niyet edip Allâhü Ekber diyerek iftitâh tekbiri alındıktan sonra eller bağlanır ve "Sübhâneke"den sonra imâm sesli, cemâat sessiz "Allâhü ekber" diyerek ellerini kulaklarına kaldırır ve yanlara salınır; yine eller kaldırılarak ikinci tekbir alır ve eller yanlara salınır; üçüncü tekbir alınınca eller bağlanır. İmam açıktan Fâtiha ve bir sûre veya üç âyet okur, cemâat dinler. Rükû ve secdeden sonra da ikinci rek'ate kalkılır.
İkinci rek'atte imâm önce Fâtiha sonra bir sûre veya üç âyet okur. Sonra birinci rek'atin başında alınan tekbirler bu kez kırâatın sonunda üç defa alınır ve eller hep yanlara salınır, Dördüncü tekbir ile rükûa gidilir, namaz tamamlanır.
Devamını Oku

18 Temmuz 2014 Cuma

ŞEVVAL AYI İCTİMA'I, RU'YET VE BAŞLANGICI

Şevvâl ayı, hac aylarının ilkidir. Bayram günlerinde salavât-ı şerîfe okunmalıdır. Bu ay içinde 6 gün nâfile oruç tutulur. Bu oruç, Şevvâl'in 12'sinden itibaren 17. gün (dâhil) tutulduğunda "eyyâm-ı biyz" da oruçlu geçirilmiş olacağından çok büyük sevâbı vardır. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.), şevval ayından 6 gün oruç tutanların, senenin tamamını oruçlu geçirmiş olacağı müjdesini vermiştir. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)
Hicrî Kamerî 1435 yılı Şevval ayı ictima'ı bugün (27 Temmuz Pazar) Türkiye saati ile 01.42'de.
Ru'yet ise yine bugün (27 Temmuz Pazar ) Türkiye yaz saati ile 15.50'dedir.

Hilâl'in görüldüğü yerler: Hint okyanusunun orta ve güney batı kısmında; Mauritus, Reunion, Tromelin Adası, Madagaskar, Komorolar Adaları, Glorioso, Aldabra Adaları, Juan de Nova adası, Afrika kıtasının güney ve orta kesimi, Mozambik, Malavi, Angola, Güney Afrika Cumhuriyeti, Atlas okyanusunun güney ve orta kısmın­daki adalar; Saint Helena adası, Ascention adası, Güney Amerika kıtası, Antarktikanın kuzey sahilleri.

Hilal; Türkiye, Almanya, Avusturya, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Arap yarım adasının orta ve kuzeyinden görülemeyecektir. Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere'den de görülemeyecektir.
Hilâlin görüldüğü günü takip eden 28 Temmuz Pazartesi günü de Şevval ayının 1'idir
Devamını Oku

BEDBAHT KİMDİR

Resûlullah (s.a.v) minbere çıkıyordu.
Birinci basamağa çıkınca "Amîn!" buyurdu. Sonra ikinci basamağa çıktı. Yine "Amîn!" buyurdu. Daha sonra üçüncü basamağa çıktı ve tekrar "Amîn!" buyurdu. Ashab-ı kiram sordular:
Yâ Resûlallah! Üç defa âmîn dediğinizi duyduk; bunun sebebi ne idi?
Cevaben şöyle buyurdu:
"Birinci basamağa çıktığımda Cebrâil (a.s.) geldi ve 'Ramazan ayına kavuşup bu ay çıktığında günahları bağışlanmamış olan kimse bedbaht olsun!' dedi; ben de Amîn, dedim.

Sonra (İkinci basamağa çıktığımda): 'Anasına, babasına veya ikisinden birine kavuşup onların rızasını kazanarak cennete giremeyen kimse bedbaht olsun!' dedi; ben de Amîn, dedim. Sonra (Üçüncü basamağa çıktığımda): 'Yanında senin mübarek ismin anıldığında sana salavât okumayan kimse bedbaht olsun!' dedi; Bunun üzerine ben de Amîn, dedim." (Tirmizî)
Devamını Oku

KADİR GECESİ'Nİ ARAMAK

İmâm-ı Şa'rânî Hazretleri, Kadir Gecesi'nin kaçıncı gece olduğunu, Ramazân-ı Şerîfin giriş günlerine göre şöyle tesbit etmiştir:

•  Pazar günü girerse, 28'i 29'a bağlayan gece.

•  Pazartesi günü girerse, 20'yi 21'e bağlayan gece.

•  Salı günü girerse, 26'yı 27'ye bağlayan gece.

•  Çarşamba günü girerse, 18'i 19'a bağlayan gece.

•  Perşembe günü girerse, 24'ü 25'e bağlayan gece.

•  Cuma günü girerse, 16'yı 17'ye bağlayan gece.

•  Cumartesi günü girerse, 22'yi 23'e bağlayan gece.

İmâm-ı Şa'rânî Hazretleri 30 sene Kadir Gecesi'yle bu usûle göre müşerref olmuşlardır.

Birçok evliya bu usûlle Kadir Gecesi'ni bulmuşlardır. Kadir Gecesi'nin bu ay içerisinde hangi gece olduğunun gizlenmesi, mü'minlerin her geceyi Kadir Gecesi bilip, her gece çokça ibâdet etmeleri içindir.

Kadir Gecesi'nde hava berrâk ve güzel olur. O gece her şey Allâh'a secde eder. Denizlerin suyu bir an için tatlılaşır. Mü'minler afv-ı ilâhî ve mağfiret-i sübhânîye mazhar olurlar. (Duâ ve İbâdetler, Fazîlet Neşriyat)

Netîce olarak Ramazân-ı Şerîf hangi gün girerse girsin, bu hesaba göre Kadir Gecesi, cumartesiyi pazara bağlayan geceye isabet etmektedir. Ramazân-ı Şerîfin ikinci yarısında iki adet cumartesi gününden 17, 19 gibi tek sayılı gece Kadir Gecesi'dir
Devamını Oku

6 Temmuz 2014 Pazar

İftar Vermenin Fazileti

İftar vermek çok sevabdır. Yolda giderken bir oruçluya bir hurma veya bir zeytin verilse de iftar verme sevabına kavuşulur. Peygamber efendimiz, (Bir kimse, bu ayda bir oruçluya iftar verirse günahları affolur. O oruçlunun sevabı kadar ona sevab verilir) buyurunca, Eshab-ı kiramdan bazıları, bir oruçluyu iftar ettirecek kadar zengin olmadıklarını söylediler. Onlara cevaben (Bir hurmayla iftar verene de, yalnız suyla oruç açtırana da, biraz süt ikram edene de bu sevab verilir) buyurdu. (Beyhekî)

Yine bir hadis-i şerifte, (Ramazanda bir misafire oruç açtırana Sırat köprüsünü geçmek kolaylaşır) buyuruldu. (V. Necat)

Yemek yedirmek çok sevabdır. Hele oruçluya yedirmek daha çok sevabdır. Oruç tutanın sevabı kadar sevab alır, oruçlunun sevabından eksilme olmaz.
Devamını Oku

Oruç Tutmak Faydalıdır

Tıp uzmanları diyor ki:
Oruçlu kimselerde adrenalin ve kortizon hormonları kana daha kolaylıkla karışmaktadır. Bu hormonlar, tesirlerini kanserli hücreler üzerinde de göstermektedir. Böylece bu hormonlar kansere karşı bir çeşit kalkan rolünü oynamakta, yani kanser hücrelerinin çoğalmasını önlemektedir. Oruç tutan bünye, adeta bakıma girer, iç organları saran yağlar erir, vücudun zindeliği artar, direnme gücü kazanır, mide, böbrek, şeker, kalb ve karaciğer hastalıklarına karşı mukavemeti artar.
Devamını Oku

Resulullah Efendimizin Rüyası

(Rüyamda acayip şeyler gördüm. Ümmetimden birini azap melekleri yakalamıştı. Aldığı abdestler gelip, onu içindeki zor durumdan kurtardı. Birini gördüm, kabri onu sıkıyordu. Kıldığı namazlar gelip, onu kabir azabından kurtardı. Birine şeytanlar musallat olmuştu. Ettiği zikirler gelip, şeytandan onu kurtardı. Birinin de susuzluktan dili çıkmıştı. Tuttuğu Ramazan orucu gelip, susuzluğunu giderdi.

Birini zulmet sarmıştı. Yaptığı hac gelip karanlıktan çıkardı. Birine ölüm meleği gelmişti. Ana babasına yaptığı iyilikler gelip, ölümüne engel oldu, geciktirdi. Birini Müslümanlarla konuşturmuyorlardı. Sıla-i rahim gelip, ona şefaat etti, onlarla konuştu. Peygamberinin yanına gitmek isteyen birine engel oluyorlardı. Aldığı gusül, onu alıp yanıma getirdi. Ateşten korunmak isteyen birine, sadakası gelip ateşe perde oldu. Birini zebaniler alıp Cehenneme götürürken, yaptığı emr-i maruf ve nehy-i münker gelip kurtardı. Biri Cehennem ateşine atılmıştı. Allah korkusu ile döktüğü gözyaşları gelip oradan kurtardı.
Devamını Oku

Ramazan Ayı İle İlgili Hadis-i Şerifler

(Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ayda bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin [Kadir gecesinin] hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır.) [Nesai]

(Ramazan ayında oruç tutmayı farz bilip, sevabını da Allahü teâlâdan bekleyerek oruç tutanın günahları affolur.) [Buhari]

(Ramazan ayı gelince, “Ey hayır ehli, hayra koş! Şer ehli, sen de kötülüklerden el çek” denir.) [Nesai]

(Ramazan bereket ayıdır. Allahü teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır.) [Taberani]

(Ramazan-ı şerif ayı geldiği zaman, Allahü teâlâ meleklere, müminlere istiğfar etmelerini emreder.) [Deylemi]
Devamını Oku

Orucun ve Ramazan ayının fazileti

Bu konuda imam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
Mübarek Ramazan ayı, çok şereflidir. Bu ayda yapılan, nafile namaz, zikir, sadaka ve bütün nafile ibadetlere verilen sevap, başka aylarda yapılan farzlar gibidir. Bu ayda yapılan bir farz, başka aylarda yapılan yetmiş farz gibidir. Bu ayda bir oruçluya iftar verenin günahları affolur. Cehennemden azat olur. O oruçlunun sevabı kadar, ayrıca buna da sevap verilir. O oruçlunun sevabı hiç azalmaz.

Bu ayda, emri altında bulunanların, işlerini hafifleten, onların ibadet etmelerine kolaylık gösteren âmirler de affolur, Cehennemden azat olur. Ramazan-ı şerif ayında, Resulullah, esirleri azat eder, her istenilen şeyi verirdi. Bu ayda ibadet ve iyi iş yapabilenlere, bütün sene bu işleri yapmak nasip olur. Bu aya saygısızlık edenin, günah işleyenin bütün senesi, günah işlemekle geçer.
Devamını Oku

21 Mayıs 2014 Çarşamba

İSRÂ VE Mİ'RÂC MÛCİZESİ

Peygamberimiz (s.a.v), Hicret'ten bir buçuk sene evvel Receb ayının 27. gecesi Burak ile Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksâ'ya götürüldükten sonra sahradan semâya çıkarıldı. Semâ katlarının her birinde peygamberlerden biriyle görüştü. Nice melekler gördü. Cennet ve Cehennemi müşâhede etti, gördü. Sidre-i Müntehâ'yı geçti, Allâhü Teâlâ'nın melekûtundan birçok acâyibât gösterildi. Beş vakit namaz emriyle aynı gece geri döndü. Sabah mescide çıkıp Kureyş'e haber verdi. Şaşkınlık ve inkârdan kimi el çırpıyor, kimi elini başına koyuyordu. iman etmiş olanlardan bâzıları, dinden döndüler. İçlerinden bir kısmı Hz. Ebû Bekr'e (r.a.) koştular:

"Eğer bunu o söylediyse şüphesiz doğrudur." dedi. "Onu, bunda da mı tasdik ediyorsun?" dediler. "Ben onu bundan daha ötesinde -yani peygamberliğini- tasdik ediyorum!" dedi. Bunun üzerine "Sıddîk" diye isimlendirildi. Kureyşlilerden Mescid-i Aksâ'yı bilenler Peygamber Efendimiz'e (s.a.v.) onunla alâkalı suâller sordular, târifini istediler. Allâhü Teâlâ Mescid-i Aksâ'yı Resûlullâh'a gösterdi, ona bakıp târif ediyordu.
Devamını Oku

7 Mayıs 2014 Çarşamba

Zekat'ı Birde İmâm-ı Rabbânî Hazretleri'nden Öğrenelim

İmâm-ı Rabbânî Hazretleri buyuruyor:
"Kişinin mallarının zekâtını vermesi, dînin zarûriyyâtından, şartlarındandır. Zekâtını, isteyerek ve minnet kabul ederek vermek ve bunu verilmesi icab eden kimselere ulaştırmak lazımdır. Allâhü sübhânehû, "Benim size olan ihsan ve nimetlerimin kırk hissesinden sadece bir hissesini fakir ve miskinlere veriniz; ben de buna mukâbil sizlere bol sevap ve çok güzel mükâfatlar vereceğim." buyurmuştur.

Bu kadar küçük bir şeyi vermeyip cimrilik etmek çok büyük bir insafsızlıktır, hatta isyan edip doğru yoldan çıkarak kişinin kendi kendine zulüm etmesidir.

Bu gibi dînî hükümleri yerine getirmekte tereddüd göstermek kalbdeki manevi hastalıktan ve dinin hükümlerini de tam olarak bilmemektendir.

Devamını Oku

İlim Öğrenmenin Fazileti

Bir adam Medîne'den Dimaşk (Şam)'da bulunan Ebu'd-Derdâ'ya (r.a.) geldi. Ebu'd-Derdâ Hazretleri,
'Seni buraya getiren sebep nedir?' diye sordu.

Senin Resûlullâh'tan rivâyet ettiğini duyduğum bir hadîs-i şerîftir, diye cevap verdi. Ebu'd-Derdâ (r.a.),
'Yani, sen bir ihtiyaç için gelmedin mi?' diye tekrar sorunca, hayır, dedi
Peki ticâret için mi geldin? diye sorunca,
Hayır, ben sâdece bu hadîsi öğrenmek için geldim dedi. Ebu'd-Derdâ (r.a.) dedi ki:
Ben Resûlullâh'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu işittim:


Devamını Oku

28 Nisan 2014 Pazartesi

RECEB AYI ALLÂHÜ TEÂLÂ'NIN AYIDIR !

            Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) "Receb ayı Allâh'ın ayıdır, Şaban benim ayımdır, Ramazan ise ümmetimin ayıdır." buyurdular.Receb ayı, günahları terk içindir. Şaban Allâh'ın ahdine vefa ve amel ayıdır. Ramazan ayı sıdk ve safa içindir.
           Receb ayı tevbenin kabûlüne, Şabân ayı şefâate, Ramazan ayı ise sevabların kat kat olmasına vesiledir. Receb ayı tohum ekme, Şaban ayı sulama, Ramazan ayı ise hasad ayı, yani ekip suladığını biçip devşirip toplayacak bir aydır.
            Receb ayı öyle bir aydır ki, Allâhü Teâlâ onda işlenen hayırlara kat kat sevâb verir.
Bu ayda edilen duâ müstecâb (kabul) olur. Onda işlenen küçük hatalar affolunur. Onda işlenen hayrın sevâbı gibi işlenen günahın cezâsı da kat kat olur.
Peygamber Efendimize (s.a.v.); "Yâ Resûlallâh! 'Receb Allâh'ın ayıdır' ne demektir?" diye soruldu.
"Receb Allâh'ın ayıdır. Çünkü Receb, Hakk'ın mağfiretine mahsus bir aydır... Bu ayda Allâhü Teâlâ peygamberlerin duâlarını kabûl etmiştir, bu ayda Allah, evliyasını düşmanlarından kurtarmıştır.

Bir kimse bu ayda oruç tutsa, Allâh ona üç türlü lütufta bulunur: Onun geçmiş günahlarını mağfiret eder, kalan hayatında (hayır üzere bulundukça) onu korur, mahşerde susuzluktan emin kılar.

Bir yaşlı zât ayağa kalkıp: "Yâ Resûlallâh! Ben Receb ayının hepsini oruç tutamam" dedi.

"Sen Receb ayının birinci, onbeşinci ve sonuncu günleri oruç tut, hepsini tutmuş gibi olursun. Çünkü hasene on katı ile yazılır. Ammâ ilk Cuma gecesinden de gâfil olma" buyurdular.
Devamını Oku

21 Nisan 2014 Pazartesi

Sabır ve Merhamet

Bir gün Cenab-ı Peygamber, bir müşriki karşısına almış, ona İslamiyet’i anlatıyordu. Her anlatışta o müşrik, Resulullah efendimizle alay ediyor, inkâr ediyordu. Bu, bir müddet devam etti. Hazret-i Ömer, dayanamayıp, kılıcını alıp geldi: — Yâ Resulallah, dayanamıyorum, izin ver, dedi. — Hayır, yâ Ömer, git yerine otur! Hazret-i Ömer gitti, yerine oturdu. Resulullah yine nasihat etmeye devam etti, müşrik yine inkâr etti, alay etti. Bu durum epey bir müddet sürdü. En sonunda o müşrik tamam yâ Resulallah diyerek Müslüman oldu. Peygamber efendimiz Hazret-i Ömer’e buyurdu ki: — Eğer sana peki deseydim, bu kişi müşrik olarak Cehenneme giderdi. Ben bu dini iki şeyle yaydım: Sabır ve merhamet.
Devamını Oku

Dünyada Rahat Bir Gün Yoktur



Süleyman aleyhisselam bir gün eshabına dedi ki:
"Öyle bir gün istiyorum ki, o gün bana hiç tasa, hiç bir gam gelmesin" Veziri Asaf:
"Yarın, böyle bir gün olsun" dedi. Ertesi gün oldu. Süleyman aleyhisselam da asasını alarak, cinnilerin çalıştığı Mescid-i Aksa inşaatına gitti. Bu sırada beyaz elbiseler giyinmiş bir yiğidin çıkıp geldiğini gördü. Tanımadığı bu şahıs kendisine selam verdi. Süleyman aleyhisselam da selamını aldı ve sordu:
"Kimsin sen, ey yiğit?" Gelen yiğit dedi ki:
"Yâ Nebiyyallah, ben o kimseyim ki, Sultanlardan Beylerden korkmam. Benim girdiğim köşkler, saraylar, evler, hep sahipsiz kalır. Benim girdiğim evlerde izzet ve ikram ile beslenen nazik tenler hemen kara toprağın altını boylar, toprak olur"
Devamını Oku

20 Nisan 2014 Pazar

BU HİZMETE SİZ DE ORTAK OLABİLİRSİNİZ


Devamını Oku

Ramazan Ayvallı Hoca İle Gönül Sohbetleri ( Hazreti Muhammed Mustafa (aleyhisselâm))

Devamını Oku

27 Mart 2014 Perşembe

Tevbe ve İstiğfar !

Allâhü Teâlâ Hadîs-i Kudsî'de buyurdu ki:
 "Ey Âdemoğlu, muhakkak sen bana dua edip ümid ettiğin müddetce günahlarına bakmam, seni mağfiret eder; bağışlarım."
Yani seni günahların için ateşe atmam ve günahlarının çokluğuna bakmam. Zira günahlar ne kadar çok olsa yine mahduddur, sınırlıdır. Cenâb-ı Hakk'ın affı ve mağfireti ise sonsuzdur. Yedi okyanusa karışan bir damlanın hükmü neyse Cenâb-ı Hakk'ın rahmeti yanında da öyledir.

Ancak kul hakkı bundan hariçtir. Zira kul hakkı şehitten bile affedilmemiştir. Allâhü Teâlâ hasımları başka bir sûretle razı ederse o hariç. Lâkin kâfir ve hayvan haklarında da iş zordur.

"Ey Âdemoğlu, günahların gökte bulutlar kadar olsa sonra bana istiğfar edip bağışlamamı dilesen seni mağfiret ederim."

İstiğfâr, suçun bağışlanmasını istemektir. "Allâhümmağfirlî" yahut "estağfirullâh" demek gibi.

Lâkin iyi bilmelidir ki bir kimse bir günahı işleyip tevbe etmeden bir daha işlerse günahta ısrar etmiş olur. Günahta ısrar ise büyük günahlardandır. Bu ısrar sebebiyle cezalanır.

"Ey Âdemoğlu, -şirk koşmamak üzere- bana yeryüzü dolusu günahla gelsen elbette sana yeryüzü dolusu mağfiretle gelirim."
Yani senin günahların benim rahmetimi asla aşamaz. Cenâb-ı Hakk'a ortak koşmadıktan ve ibâdetini sırf Allâh için yaptıktan sonra yerler ve gökler dolusunca günaha bakılmaz, bağışlanır. Nitekim ortak koşanın yer gök dolusu ibadeti olsa bir değeri olmaz. Zira şirk, günahların başıdır, iblisin yoludur
Devamını Oku

24 Mart 2014 Pazartesi

SÜLEYMAN ŞAH KİMDİR VE TÜRBESİ NEREDEDİR ?

SÜLEYMAN ŞAH KİMDİR?
Süleyman Şah veya Süleyman Şah Kaya Alpoğlu (1178? - 1227, Fırat), Kaya Alp'in (Kutalmış) oğlu, Ertuğrul Gazi'nin babası, Osman Gazi'nin dedesidir. Oğuzların Kayı boyundandır. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur.
12. yüzyılın sonlarında doğduğu ve Kayı boyunun reisi olduğu bilinir. Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın Orta Asya’daki istilâsı üzerine, 13. yüzyılda Türkistan’dan batıya doğru göç etmeye karar vermiştir. Türkistan'dan 50.000 kişiyle Kuzey Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu'ya gelerek, 1214'te Erzincan ve Ahlat taraflarına yerleşti. Aynı boya mensup bazı aşiretler de Diyarbakır, Mardin ve Urfa'ya yerleştiler. Dikkat edilmesi gereken bir husus, Süleyman Şah'ın, Anadolu Selçuklu Devleti'nin kurucusu olan Kutalmışoğlu Süleyman Şah ile karıştırılmaması gerekliliğidir.
Ölümü ve mezarı
Süleyman Şah Kayı boyu'ndan birkaç bey ile Caber'e giderken Fırat Nehri'nde boğuldu. Ölümünden sonra Caber Kalesi'nin dibindeki bir kümbete gömüldü.
Mezarın bulunduğu bölge, I. Dünya Savaşı sonrasında Suriye Osmanlı Devletinden ayrılınca, Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kalmıştır. Ancak Ankara Anlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre Türkiye'nin toprağı sayılmıştır. Günümüzde Caber Kalesi'nde Kutalmışoğlu Süleyman Şah'ın mezarının yanında bulunan türbesinde Türk askeri nöbet tutmaktadır

Süleyman Şah, beyliği süresince bilim adamlarını korudu. Şeyhoğlu Sadreddin Mustafa, Süleyman Şah'ın emriyle Merzbanname adlı Farşça eseri Türkçeye çevirdi. Ahmedi, İskendername adlı eserini onun adına yazdı. Kula'daki Gürhane adlı medrese Süleyman Şah tarafından yaptırıldı. 
SÜLEYMAN ŞAH TÜRBESİ NEREDE?
Süleyman Şah Türbesi, ve bulunduğu alan Suriye'nin Halep ilinin Karakozak Köyü sınırları içerisinde bulunan ve Türkiye'nin kendi sınırları dışında sahip olduğu tek toprak parçasıdır.
Türbe'de, Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu ve ilk padişahı Osman Gazi'nin dedesi ve Ertuğrul Gazi'nin babası olan Süleyman Şah'ın naaşı bulunmaktadır.
Süleyman Şah yeni yurtlar aramak amacıyla boyu ile birlikte Fırat kıyısına geliştir. Kayı boyu'ndan iki asker ile Caber'e gitmek için Fırat Nehri'nden geçerken boğularak vefat etmiştir. Ölümünden sonra beraberindeki iki adamı ile Caber Kalesi'nin eteklerindeki bir kümbete gömülmüştür. Türbe ve Caber Kalesi, Osmanlı Devleti yıkılınca Fransız Suriye Mandası sınırları içerisinde kalmıştır. Ancak Türkiye Cumhuriyetinin Fransa ile yaptığı Ankara Antlaşması ve Lozan Antlaşması'na göre kale ve türbe Türkiye'nin toprağı sayılmıştır. 1938'de Türbe yanına Jandarma Karakolu İnşaa edilmiş. Toprağın ve Türbenin korumasını Türk Askeri yapmaya başlamıştır.

1973 yılında Suriye Hükümeti Tabka Barajı'nın yapımının bitirileceğini ve türbenin Esed Baraj Gölü'nün suları altında kalacağını bildirmiştir. Bu yüzden türbe ve karakol Halep İline bağlı Karakozak Köyündeki 10.096 m²'lik yeni yerine taşınmıştır.

Türbe, yüksek duvarlar ve tipik Türk stili ile çevrilidir. Kaledeki eski türbe ise, 1144 yılında Halep Emiri Zengi Atabek tarafından başlatıldı ve oğlu Nureddin tarafından tamamlandı. Selahaddin Eyyubi, türbeyi koruma altına aldı. 1260 yılında Moğollar tarafından yıkıldı. Daha sonra kaledeki türbe, 1510'lu yıllara kadar bakım görmedi. Yavuz Sultan Selim, bölgeyi fethettikten sonra tekrar düzenlenip restorasyon yaptırdı. Suriye'nin 1973'teki baraj inşaatının yükselen suları bölgeyi tehdit edince, Suriye ve Türkiye ortak çalışması ile türbe Halep'in Karakozak köyü yakınına taşınmıştır. 2003 yılında Teşrin Barajı'nın inşaası ile birlikte yükselen su seviyesinin yeniden türbeyi tehdit etmesi üzerine türbe ve karakol alanı etrafına suya karşı destek dolgular inşaa edilmiştir. Günümüzde Türbe Caber Kalesi'nde değil Halep'in Karakozak köyü yakınlarındadır.


Devamını Oku

Süfyân-i Sevrî Hazretlerinden Nasıhatlar ve Hikmetli Sözler

"Ey kardeşim! İlmi, amel etmek için öğren. Alimlere karşı övünmek,cahillerle münâkaşa etmek, zenginlerin yemeğinden yemek veyafakirlerin sana hizmet etmesi için ilim öğrenme.
İlminden, ancak amel ettiğin senin lehine, amel etmediğin isealeyhinedir.

Zamanımızda hayır yolunda olanlar garib olur. Bundan dolayı üzülme. Rabbinin yolunda dosdoğru devam et. Eğer böyle yaparsan Allâhü Teâlâ sana yardımcı olur, Cebrâil ve sâlih mü'minler de dostun olurlar. Başkalarının ayıplarını araştırmak yerine kendi ayıplarınla meşgul ol. Ömrünü, âhiretin için değil de dünya için harcadığın zaman üzül. Sırtına yüklediğin günahlar için çok ağlarsan kurtulursun. Hayırdan ve hayır ehlinden usanma, onlardan uzaklaşma. Onlar, senin için diğer insanlardan daha hayırlıdır.

Cahillerden ve onların boş ve batıl işlerinden uzaklaş. Cahillerle dost olanlar -Allâhü Teâlâ'nın rahmetiyle korudukları hariç- kurtuluşa eremez.

Sâlihlere kavuşmak istersen, sâlihlerin amellerini işle. Dünyadan payına düşenle yetin.

Seni unutmayan Rabbini sen de unutma. Yaptığın her şeyi takip edip yazan, gizli ve açıkta seni gözetleyen Allâhü Teâlâ'nın vazifeli meleklerinden gafil olma.

Şah damarından daha yakın olan Allâhü Teâlâ'dan hayâ et. Muhtaç ve hakîr olduğunu iyi bil.

Sen bugün varsın, yarın yoksun. Ölümün geldiğini farzet. Gâfil ve cahiller gibi gaflete düşme. Kendin için çok ağla. Eğer düşünürsen gülmen için bir sebep yoktur.

Allâhü Teâlâ, "(Ey gafiller!) Siz gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz." (Necm sûresi âyet 60) buyurarak gülenleri fakat akıbeti için ağlamayı terk edenleri yermiştir.

Süfyân-i Sevrî Hazretleri Kimdir? Büyük velîlerden. İsmi Süfyân bin Saîd bin Mesrûk, künyesi Ebû Muhammed veya Ebû Abdullahtır. 713 (H.95) senesinde Kûfe'de doğdu. 778 (H.161)'de Basra'da vefât etti.Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir.
Devamını Oku

18 Mart 2014 Salı


Devamını Oku

11 Mart 2014 Salı

EVLİYA ÇELEBİ'YE BABA NASİHATİ

"Oğul, besmelesiz yemek yeme, fakir olursun.

Ser verecek sözün (sırrın) var ise sakın hanımına deme.

Cünüp iken yemek yeme.

Elbisenin söküğünü üstündeyken dikme.

İyi adını kötüye takma ve kötüye yoldaş olma, zararını çekersin.

Gözüm, yürü ileri, kalma geri. Alay bozma, tarla basma, dostların

ayağına sarkma, komadığın yere el uzatma, iki kişi söyleşirken

dinleme, ekmek ve tuz hakkını gözet, nâmahreme bakıp ihanet etme.

Davetsiz bir yere varma, varırsan güvenilir yerde dürüstlere var. Sır

saklar ol, her mecliste duyduğun sözleri sakla.

Evden eve dolaşıp söz gezdirme, kınamaktan, koğuculuktan ve

Devamını Oku

Kur'an-ı Kerim Şifadır...

İmâm Abdurrahmân el-İskâfî'ye (rh.),
"Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan fakat manasını bilmeyen kimseye okuduğunun faydası var mıdır?" diye soruldu. Şöyle cevap verdi: "Bir hasta düşünün. Kendisine bir ilaç verilse, fakat onun ilaç olduğunu bilmese ve içse, bu ilacın faydası olur mu olmaz mı?" "Elbette olur" dediler.

"İşte bu da aynı onun gibidir. Hatta hasta olan bir kimseye Kur'ân-ı Kerîm'in faydası ilacın faydasından daha çoktur."
Devamını Oku

Topal Ayağıyla Harbe Katılıp Şehit Olan Sahâbî

Benî Seleme kabilesi eşrâfından Amr bin Cemûh'un (r.a.), bir ayağı topaldı. Kendisinin arslan gibi dört oğlu, Peygamber Efendimiz'le (s.a.v.) birlikte savaşlara katılırlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Uhud Harbine çıkacağı sırada Amr b. Cemuh (r.a.) da sefere katılmak istemiş, oğullarına "Beni de sefere çıkarın!" demişti. Oğulları ise "Sen cihadla mükellef değilsin! Allâhü Teâlâ seni mazeretli saydı. İşte bizler Peygamber Efendimiz'le (s.a.v.) birlikte gidiyoruz!" dediler. Onlara "Siz benim Bedir harbine katılmama engel oldunuz! Uhud'a katılmama da engel olmayınız! Siz, Bedir günü benim cennete girmeme engel oldunuz! Vallahi, ben (bugün) sağ kalsam dahi, muhakkak, (bir gün şehit olup) cennete gireceğim!" dedi. Sonra, hanımına da "Bak hele! Cennete gidilirken, ben sizin yanınızda oturup duracağım ha!" diyerek, hemen kalkanını aldı ve "Ey Allâh'ım! Beni aileme geri çevirme!" diyerek dua ettikten sonra, Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) yanına geldi.

"Oğullarım beni Medine'de bırakmak istiyorlar, seninle birlikte harbe katılmaktan men ediyorlar! Vallahi, ben şu topallığımla cennete ayak basmayı arzuluyorum!" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "İyi ama Allâhü Teâlâ seni mazur görmüştür. Sana cihad farz değildir." buyurdu. Amr b. Cemuh (r.a.)

"Yâ Resûlallah! Sen benim Allah yolunda ölünceye kadar savaşarak şehit olup cennette şu topal ayağımla yürümemi uygun görmez misin?" dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.);

"Evet, uygun görürüm!" buyurdu ve Amr b. Cemuh'un (r.a.) oğullarına da;

"Sizin ona engel olmanız gerekmez. Umulur ki, Allah onu şehitlikle nasiplendirir!" buyurdu.

Oğullarından biriyle beraber şehit oldu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); "Varlığım kudretinde bulunan Allâh'a yemin ederim ki; onu cennette topallayarak yürürken gördüm!" buyurmuştur.
Devamını Oku

13 Şubat 2014 Perşembe

KUR’AN-I KERİM’İN IŞIĞINDA SÖZ VE DAVRANIŞ ESTETİĞİ (Okunması Gereken Bir Makale )

Söz söylemek, konuşmak, anlamlı bir şekilde kendisini ifade edip açıklamak canlılar arasında insana özgü bir haslettir. Yüce Rabbimiz hem sözü yarattı, hem de insana söz söylemeyi öğretti. (Rahman, 4) Manayı ve hakikati ifade etsin diye “Âdem’e esmayı öğreten odur.” (Bakara, 31) Bir manayı, bir hakikati, bir hikmeti sesle, nefesle, avaz ile âleme bırakmaktır söz. Sesi de, nefesi de, avazı da bizlere bahşeden odur.
Sözde aranması gereken ilk husus, onun doğru, anlamlı ve faydalı olmasıdır. İnsan natık (konuşan) bir varlıktır. Natıkın nutku mantıklı olmayı ilzam eder. Söz, ifade için vardır. İfade, faydayı istifadeye dönüştürmektir.
Kelâm-ı Kadimde, hakikat dünyasında hiçbir karşılığı olmayan sözün adı ‘lağv’dır. Lağv; boş, beyhude ve anlamsız söz demektir. Müminleri tarif etmek için Müminun Suresinin üçüncü ayeti şöyledir: “Onlar anlamsız, boş ve beyhude sözlerden yüz çevirir.” Furkan Suresinde Rahmanın gerçek kulları anlatılırken şöyle denilmiştir: “Onlar yalan söze şahadet etmez, boş ve anlamsız sözle karşılaştıklarında vakarla geçip gider.” (Furkan, 72) Nebe Suresinde cennetin en güzel vasfı şöyle yer alır: “Cennette ne bir yalan ne de boş bir söz işitemezsiniz.” (Nebe, 35)
Sözün anlamlı ve faydalı olması yetmez; hakka, hakikate yaraşır güzellikte olması da gerekir. Sözü lâf ve lâkırdıdan ayıran şey sadece anlamlı ve mantıklı olması değil, aynı zamanda güzel olmasıdır. İslâm’a göre bir sözde aranması gereken estetik kuralları, yahut sözün estetiğini ihlâl eden bütün unsurları tespit etmek için Kur’an-ı Kerim’in söz için kullandığı müspet ve menfi sıfatlara bakmak yeterli olacaktır.

Devamını Oku

11 Şubat 2014 Salı

DÜNYA EHLİNİN KABİRDEKİLERE HEDİYESİ ?

Ehl-i Sünnet itikâdında olan kimse, hayatta olan mü'minlerin dualarından ve verdikleri sadakalardan kabirdeki Müslümanların faydalandıklarını hak bilmelidir. Buna inanmayan itikatta bid'ate düşmüş olur.
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.);
"Kimin ana ve babası Müslüman olarak ölürse onlar için duâ etsin, Allâhü Teâlâ'nın bağışlamasını istesin." buyurmuşlardır. Îsâ aleyhisselâm yanından geçtiği bir kabirden ölüye azâb edildiğini duydu. Birkaç gün sonra aynı kabrin yanından geçerken ölüye Allâh'ın rahmeti ile muamele ettiğini işitti ve kabir sahibine sordu. Kabirdeki;

"Dünyadaki oğlum beni unutmadı ve benim için sadaka verdi de azabım rahmete döndürüldü" dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

"Sizlere ne oluyor ki sâlih bir amel işlediğinizde, ana babanızı hatırlamıyorsunuz? Halbuki bu iyi amelinize verilecek sevâbınızdan bir şey eksilmeden onlara da bir pay verilir."

"İnsanların en hayırlısı haccederek, sadaka vererek, köle azad ederek

veya Allâh için nezrederek (adayarak) ana babasına iyilik edendir."

Devamını Oku

5 Şubat 2014 Çarşamba

EVLAD ACISINA SABRIN MÜKÂFATI

Bir kulun evlâdı vefât ettiğinde Allâhü Teâlâ meleklerine; "Kulumun gönlünün meyvesini mi aldınız?" buyurur. Melekler; "Evet" derler. Hak Teâlâ; "Kulum ne dedi" buyurdu;

"Sana hamd etti ve kalbini sana tuttu ve 'İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn'* (meâli: Biz herhalde Allâh'ın kullarıyız ve nihayet ve behemehal ona dönüp varacağız), dedi" derler. Hak Teâlâ şöyle buyurur:

"Öyleyse kulum için cennette bir ev binâ edin ve o eve Beytü'l-hamd (Hamd evi) adını verin".
Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:
"Bir Müslümanın henüz ergenlik çağına ermemiş üç çocuğu ölürse onun için ateşe karşı sağlam bir kale olurlar." Bunun üzerine Ebû Zerr (r.a.):

"Ey Allâh'ın Resûlü! Geçmişte benim iki çocuğum ölmüştü, iki de olur mu?" deyince Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.); "İki de (olur)" buyurdular.

Seyyidü'l-Kurra (Hâfızların efendisi) Übeyy bin Ka'b (r.a.) da: "Yâ Resûlallâh, geçmişte benim bir tek çocuğum ölmüştü. Bir de olur mu?" dedi. Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.):

"Bir de olur. Lâkin sabrı ilk anda göstermek lâzımdır" buyurdular. Diğer bir Hadîs-i Şerîfte de şöyle buyuruldu:

"Nefsim kudretinde olan Allâh'a yemîn ederim ki -eğer mükâfatını Cenâb-ı Hak'dan umarak sabredenlerden ise- düşük çocuk, annesini göbek bağıyla cennete götürür." * Bakare Sûresi, âyet 156.
Devamını Oku

24 Ocak 2014 Cuma

Bir Kul Olarak Kadın

Peygamber Efendimiz (s.a.s), Veda Haccı için Mekke’ye doğru yola çıkmıştı. Kafile içerisinde hanımlar da vardı. Yol düzenini sağlayan Enceşe isimli bir genç, coşkuyla şiirler okuyor, güzel sesiyle ezgiler söylüyordu. Bu durum, develerin heyecanlanıp hızlanmasına ve üzerlerindeki hanımların rahatsız olmasına sebep olmuştu. Efendimiz, hanımları sarsıntıdan kurtarmak için olaya müdahale etme gereği duydu. Mübarek ağzından dökülen şu zarif ifadelerle gence seslendi:
-“Ey Enceşe, sakin ol! Kristalleri dikkatli taşı!”
Şefkat Peygamberi, hassas bir varlık olan kadını kristale benzetmek suretiyle onun değerine ve ona karşı ne derece dikkatli davranılması gerektiğine işaret ediyordu.

Yüce Allah, kâinatın en şerefli varlığı olan insanı, bir tek özden yaratmıştır. İnsan olma onur ve sorumluluğunu hem kadına hem de erkeğe yüklemiştir. Sahip oldukları bu sorumluluk ve değer açısından kadın ve erkek, Rabbimiz nezdinde aynı önemi haizdir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” buyurmaktadır. Dolayısıyla kadınıyla erkeğiyle bütün insanlar, Allah’ın kuludur. Önemli olan bu kulluğun farkında olmak, karşılıklı görev ve sorumluluk bilinciyle hayatı sürdürmektir. Peygamberimiz de, “Kadın ve erkek bir
Devamını Oku

Cami Adabı

Cami ve mescitler Mescid-i Haram’ın birer şubesi, Rabbimizin en sevdiği mekanlar[1] ve günde beş defa topluca ilahi huzurda el bağladığımız mübarek yerlerdir. Bundan dolayıdır ki dinimiz buralara karşı saygılı davranmamızı bizden istemiş ve cami adabı hususunda tavsiyelerde bulunmuştur.
Camiye temiz ve uygun kıyafetlerle gelinmeli, ayaklarda çorap olmalı, ancak çorap temizliğine dikkat edilmelidir. İnsanları rahatsız eden kokularla camiye gelinmemelidir. “Temizlik imanın yarısıdır” diyen bir dinin mensupları olarak en başta ibadet ettiğimiz mekanları temiz tutmalıyız. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Kişinin camiden dışarı çıkardığı çer-çöpün sevabına varıncaya kadar ümmetimin sevapları bana gösterildi”buyurarak cami temizliğini teşvik etmiştir.

Camiye girerken Peygamberimize salât-u selam getirilmesi ve onun öğrettiği: “Ya Rab, bana rahmet kapılarını aç!” duâsının okunması tavsiye olunmuştur. Camide cep telefonları kapatılmalı, vaaz yapılıyorsa dinlenmeli, değilse müsait bir yere oturup Kur’an tilavetiyle, zikir, dua ve tesbihatla meşgul olunmalıdır. Camiye girince mümkünse iki rekât tahiyyatü’l mescit namazı kılınmalıdır...
Devamını Oku

Cuma Duası


Devamını Oku

23 Ocak 2014 Perşembe

DUÂ İBADETİN ÖZÜDÜR..

Duâ, Allâhü Teâlâ'ya tezellül, iltica ve kulluğunu göstermektir. Duâ İslam'ın sünnetlerindendir.

Hadîs-i Şerîfde "Cenâb-ı Hak katında duâ kadar kıymetli ve itibarlı şey yoktur. Muhakkak duâ ibadetin iliğidir."

buyurulmuştur. Yani bedenin kemikleri ilikle ve beden de kemikle dik durabiliyorsa, ibadet de duâ ile tamam olur. Bundan dolayı her ibadet duâ ile bitirilmelidir.

Duâ mü'minin silahıdır. Hadîs-i Şerîfte: "Size düşmanınızdan kurtaracak, rızıklara kavuşturacak şeyi bildireyim mi? Allâhü Teâlâ'ya gece ve gündüz duâ edersiniz. Zira duâ mü'minin silahıdır," buyurulmuştur.

Duâ, inmiş ve inmemiş belaya fayda verir. Muhakkak bela kula iner, duâ onu karşılar da kıyâmete kadar onunla savaşır, onu defeder, geri çevirir.

Duâ belayı hafifletir, ona karşı sabra vesile olur. Duânın bazı adabı vardır:


Devamını Oku

SELAMDAN DAHA BÜYÜK HEDİYE Mİ OLUR?

Ashâb-ı Kirâm'dan Eş'as bin Kays ve Cerîr bin Abdullah el-Becelî (R.A), Medâyin şehrinin Hus nâhiyesinde bulunan Selmân-ı Fârisî Hazretlerini ziyarete gelip selam verdiler, "Selmân-ı Fârisî siz misiniz?" diye sordular. "Evet," buyurdu.

"Siz Resûlullâh'ın (S.A.V.) Ashâbından mısınız?" dediler.
"Bilemiyorum," deyince gelenler "Herhalde bizim aradığımız zat bu değil." dediler. Bunun üzerine Selmân-ı Fârisî Hazretleri,

"Sizin aradığınız kişi benim. Ben Resûlullâh'ı (s.a.v.) gördüm, onun sohbetlerinde bulundum. Fakat onun Ashâbı, onunla beraber cennete giren kimsedir. Buyurun, ne istiyorsunuz?" dedi.
"Biz, Şam'daki kardeşinin yanından geliyoruz." dediler.
"O kim?" dedi. "Ebu'd-Derdâ." dediler.
"Peki, sizinle gönderdiği hediye nerede?" diye sordu.
"Bizimle bir hediye göndermedi" dediler.
"Allâh'tan korkun ve emâneti teslim edin. Şimdiye kadar onun yanından gelip de bana hediye getirmeyen hiç kimse olmadı." buyurdu.
"Bu hususta bize fazla ısrar etmeyin. Ancak bizim yanımızdaki mallarımızdan istediğini alabilirsin." dediler.
"Ben sizin malınızı istemiyorum. Ebu'd-Derdâ'nın sizinle gönderdiği hediyeyi istiyorum," dedi.
"Vallahi bizimle bir şey göndermedi. Sadece 'Gideceğiniz yerdeki zat öyle bir kişidir ki, Resûlullâh (s.a.v.) onunla beraber olduğu zaman başka hiç kimseyi aramazdı. O zatın yanına gittiğiniz zaman ona selamımı söyleyin.' dedi. Selmân-ı Fârisî (r.a.); "Sizden istediğim hediye bu selamdan başka ne olabilir? Hangi hediye Allah tarafından mübârek, hoş bir sağlık temennîsi olan selamdan daha faziletli olabilir?" buyurdu.
 (Ebû Nuaym, Hilyetü'l- Evliyâ, 1/201.)
Devamını Oku

8 Ocak 2014 Çarşamba

İNSANLAR DÜNYA GEMİSİNİN ÂHİRET YOLCULARI

Nisâ Sûresi'nin 103. Âyet-i kerîmesinde -meâlen- "Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman gerek ayakta ve gerek otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allâh'ı zikredin." buyurulmuştur.

Resûlullâh Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

• "Rabb'ini zikreden ile zikretmeyenin misali diri ile ölü gibidir." (Sahih-i Buhârî)

•   "Gâfiller arasında Allâhü Teâlâ'yı zikreden, kuru otlar arasındaki yeşil ağaç gibidir."

•   "Bir topluluk toplanıp Allâhü Teâlâ'yı zikrettiklerinde muhakkak melekler onları kuşatır, rahmet onları kaplar, Allâhü Teâlâ onları katındaki (meleklere ve peygamber)lere medheder." (Müsned-i Ahmed)

"Bir araya gelip de Allâhü Teâlâ'yı zikretmeyen, Resûlullâh Efendimize (s.a.v.) salavât getirmeyen her kavim kıyâmet gününde pişman olur".
İmam-ı Gazâli Hazretleri buyuruyor ki:
İyi bilinmelidir ki kalb huzuruyla yapılan zikir faydalıdır. Kalb gâfil olursa faydalı olmaz. Zira zikirden maksat Allâhü Teâlâ ile ünsdür; ona yaklaşmaktır. Bu ise zikre devam ile olur. Sû'-i hâtimeden; kötü ölümden, imansız gitmekten kurtuluş da ancak bununla mümkündür.

Devamını Oku