O zât “Doğru söyledin.” dedi. Biz buna hayret ettik. (Zîrâ) hem soruyor hem de tasdîk ediyordu.
“Bana îmândan haber ver.” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.) “Allâh'a, Allâh'ın meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine ve âhiret gününe inanman, bir de kadere; hayrına ve şerrine inanmandır.” buyurdu. O zât (yine) “Doğru söyledin.” dedi. (Bu kere):
“Bana ihsândan haber ver.” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.) “Allâh'a, onu görüyormuşsun gibi ibâdet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür.” buyurdu.
O zât “Bana kıyâmetten haber ver.” dedi.
Resûlullâh (s.a.v.) “Bu meselede sorulan, sorandan daha âlim değildir.” buyurdular.
“O halde bana onun alâmetlerinden (bâri) haber ver.” dedi. Peygamber Efendimiz (s.a.v.); “Câriyenin sâhibini (yâni kölenin efendisini) doğurması ve yalın ayak, çıplak, fakir koyun çobanlarının binâ yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdu.
Sonra o zât gitti. Ben hayli bir müddet durdum. Nihâyet Resûlullâh (s.a.v.) bana “Yâ Ömer! O suâl soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?” buyurdu. “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” dedim. “Muhakkak o Cebrâil idi. Size dîninizi öğretmeğe geldi.” buyurdular.
BU YAZIYI ALLAH RIZASI İÇİN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN, ONLARINDA İSTİFADE ETMESİNE VESİLE OLUN.