Eshâb-ı Kirâmdan Habbab bin Ered Hazretleri anlatıyor:
Hicretten önce üç beş arkadaşla beraber Resûlullahı aramaya çıktık. Kâbe’nin gölgesinde, yalnız başına, düşünceli bir şekilde otururken gördük. Selâm verip yanına oturduk. “Yâ Resûlallah, bu müşrikler, dininizden dönün diye bize çok işkence ediyorlar. Zor dayanıyoruz. Dayanma gücümüzün artması için bize duâ buyurun!” dedik. Resûlullah bize üç şey söyledi:
Birincisi: Sizden önceki ümmetlerden, iman eden birini, kazdıkları bir çukura beline kadar gömüp, “Dininden dön!” derler, vazgeçmem derse, onu ikiye biçip şehit ederlerdi. Siz de sabredin!
İkincisi: Allahü teâlâ çok sevdiğine, çok yüksek makam vermek ister. Bu makama ibâdetle kavuşulamayacağı için, ona dert belâ gelir. Bu sayede yükselir.
Üçüncüsü: Şu üç şeyi yapan mümin, yaşayan 40 evliyadan biri olur: 1- Kadere rıza, 2- Derde, belâya sabır, 3- Buğd-i fillah.
Kaderde olan mutlaka başa gelir. O hâlde, kadere, dert ve belâya sabretmeyip isyan etmek, ahmaklıktır. Çünkü sabretmese de, o şey olacaktır.
Buğd-i fillah; Allah düşmanlarını düşman bilip, onlara karşı tedbir almaktır. Düşmanın büyüğü ve küçüğü, içte ve dışta olanı var. En büyük düşmanı bilip, ona göre tedbir almalı. Dıştakiler bellidir, onlardan korunmak daha kolaydır. İç düşmandan korunmak çok zordur. Allahü teâlâ; “İçinizdeki nefsiniz, benim en büyük düşmanımdır!” buyuruyor. İşte buğd-i fillah bu büyük düşmanla başlar, şeytanla devam eder. Belki kadere rıza, belâya sabır gösterilebilir, ama nefsimizi düşman bilip, ona muhalefet etmek çok zordur. Nefsin hilesi hiç bitmez. Kötü yayınlarla, kötü arkadaşlarla küfre sokmaya çalışır. Bir hadîs-i şerîfte; “Âhir zamanda imanı korumak, elde ateş tutmak gibi zor olur.” buyuruluyor. Tutsa eli yanar, bıraksa ateş söner, yani imanı gider. İmanı var sanıp, imansız olmak daha kötüdür. Bir sözle iman gider de, haberi olmaz.
BU YAZIYI ALLAH RIZASI İÇİN ARKADAŞLARINIZLA PAYLAŞIN, ONLARINDA İSTİFADE ETMESİNE VESİLE OLUN.